11 Eylül 2013 Çarşamba

Turkuvaz

Son 2 senedir, özellikle, kaybolan dostluklarımı pekiştirip asırlık buluşmalar gerçekleştiriyorum. Pastırma sıcaklarını yaşadığımız şu zamanda, denizli günlerde kendimi buluyorum. Meltemin esintisi yakıyor tenimi, o sıcak rüzgâr yalıyor bedenimi ve yenilenmiş bir bronzlukta kavrulurken yaşıyorum kendimi! Akşam balkonda perdeyi gererek yaz sinemasına eşlik ediyorum bilgisayarımda, sıcacık bir çay eşliğinde. Sıcakta harareti alıyor, bilirsiniz. Çivi söküyor çiviyi yani gene. Bazen sevdiğim biri birlikte çekindiğimiz fotoğrafları gönderiyor, çok uzaklardan. Mutlu oluyorum. Ya da bilen bilir, beni sevindirecek olan birinin elindeki bir tablet çikolata ayaklarımı yerden kesmeye yetiyor bile. Bitter Çikolata Senfonisi'ni dinliyorum şu an defalarca. Yanımda bana eşlik edecek olan kişiyi sonra, birlikte ettiğimiz dansta. "Save the last dance for me"yi söylüyor o kişi bana. Ayaklarım yerden kesiliyor bir kez daha... Ama bu kesilme daha bir özel. Çünkü sebebi var, ayaklarım kesiliyor yerden, dansımı gerçekten ona saklayabildiğim için... Allah'ım, şükür beni de bir anlayan var! Beni de seven ve benim sevgimi de hakeden duruyor karşımda öylece, en masum bakışıyla, ileriye dair söz verecek, güvendiğim biri üstelik. Sonra, Türkçe düşünüp o dansı önce aklıma sonra kalbime saklıyorum... Seneler sonra, gözümün kenarlarındaki çizgiler ortaya çıktığında daldığım vakit uzaklara, hatırlayabileyim diye. Kılı kırk yarar bazı insan, ben kalbimi ikiye bölüyorum sadece. Biberime ya yoğurt çalıyorum ya tereyağı sürüyorum bir taraftan kahvaltıda. Tuzlayıp yiyorum sonra. Şeftali özü kokuyor tenim bugün. Bir avuç losyon sürdüm gene elllerime, bekliyorum. Turkuvaz giydim sonra, sen seversin diye. Allah müsaade eder, bazen yağar gökten kemik... E biz de umutsuz vak'a sayılmayız pek, olmayacak duaya(!) "âmin" dedik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder