30 Kasım 2012 Cuma

"7280 Merkez... Tamam!"

İlk haftanın sonuna geldik.. Ne de çabuk geldik... Ne de çabuk eskidi bir hafta daha, gelecek haftaların da eskiyeceği kaderinden bihaber. Çabuk demeyelim öyleyse. Kimimize göre yorucu, kimimize göre eğlenceli bir haftaydı. Belki yoğundu, koşturdu. Belki biraz daha dinlenerek, dingindi, ağır aksaktı.

Bugünkü değineceğim konuya gelirsek... Şuna inanıyorum, inanmalısınız umuyorum: Hayata nasıl bakarsanız size öyle cevap veriyor. Etki-tepki var ya hani, insanlar arasında. İşte o en çok hayat üzerinde geçerli. Basit bir konu değil bu, öyle göründüğü kadar. Herkesin bildiği ama pek çok kez görmezden geldiği, ihmal ettiği, ihlal ettiği bir konu esasında. Zaten herkes hep güzeli, iyiyi, doğruyu biliyor da... Ondan var zaten yanlış, kötü, çirkin(!) O değil de asıl bu ikilemden doğuyor esas absürd, saçma, çelişki...

Neyse, farz-ı misal, yola çıktınız öyle fazla da abartmadan (neticede herkes bizi sevecek ya da herkesle iletişim kuracaksınız gibi bir kuralımız yok) eşe dosta tanıdığa selam verdiniz, tanımadığınız insanlara gülümsediğiniz halde bile yansıyor bu onların yüzüne. Size gülümsüyorlar, sizi tanımadan. Etki-tepki burada giriyor devreye. Bu bile yetiyor bazen insana. Dünya sizi morali bozuk, canı sıkkın gördüğünde daha çok üstünüze geliyor aslında, farkında değilsiniz. Daha çok karabasanlar yaşıyorsunuz, bolca hafakanlar eşliğinde ve kasvetlice... Oysaki sizin onun dilinden yanıtlamanız gerekiyor bu noktada! Beklemediği bir tepkiyle!

Derken... Başa dönüp, haftaya nasıl mı bağlarım, sorusuna yanıt galiba dünyadan silindiğimizde (hani her insan gibi) götürdüklerimiz sanırım. İnsanların sevgisi, gülümsemesi, yani nasıl tepkide bulundukları(burada bizim dışardan görünmemiz geçerli); bizim de onlara duyduğumuz muhabbetimiz, sıcaklığımız(burada da bizim kendimizi nasıl gördüğümüz veya görmek istediğimiz önemli) olacak. Kalanlar sizi sevgiyle, özlemle, tebessümle hatırlarken, anılar asıl başka başka hayatlara aktarılıp oralarda hayatlar bulacaklar. İşte bu yüzden var olacaksınız hayatta ölseniz bile. Ölüm bile bitiremeyecek, bu izleri silmeye gücü yetemeyecek, zorlanacak en azından oldukça. Bunu bu yaşımda nerden çıkarttım diye mi soruyorsunuz. O halde cevabım hayata bakışı pozitif olan, hatırlarken daima güleryüzünü, anarken mütemadiyen hoş sohbetini, tatlı dilini ve en çok izi de yaşamımda onların bıraktığı (demek ki o kadar kalıcı ve önemli hayatta) kaybettiklerim olacak...

Onlar kesinlikle daha çok seviliyor-muş, özleniyor-muş ve iz bırakıyor-muş. Geçtim -mış gibi yapmayı, onlarla hayat daha anlamlı, daha bir başka ve daha gerçekçi... Onları kaybettikçe daha çok üzülüyorsun, inan. Daha bir koyuyor... Neden mi, çünkü yukarıda bahsettiğim gibi, pek çok kez ihmal ettiğimiz, üzerine ketler vurduğumuz, duygularımıza duvarlar ördüğümüz, kalbi buzlara sarıp sarmaladığımız bir konu bu. Hepimiz biliyoruz ama nadiren uyguluyoruz ya da hiç uygulamadan geçip gidiyoruz. Çünkü... Yapanlar çok sınırlı sayıda ve çünkü zor olsa da yaşamın asıl tadına varmanın idrakı bu noktada, kilit noktası aslında tam ortada... E, biz de dünyanın merkezindeyiz nasıl olsa... Ve biz de neden (şimdi neden demesi bende) ortada buluşmuyoruz bunca süre, buluşsak ya tam ortada?!

29 Kasım 2012 Perşembe

Saf, Masum, Derin...

Ben seni değil, seni sevmeyi sevdim'ler vardı ya hani bir ara
Duygunun popülerleşmesi de olurmuş hani, gördük(!)
Trend aşklar yarattık hiç yoktan başımıza
Emekle değil, iletiyle büyüttük sevgimizi.
Aşk çoğaldı. Yücel'lerle, Mungan'larla, Asaf'larla...

Ben seni değil, seni sevmeyi sevdim'ler vardı ya hani bir ara
Egomuzu tatmin ettik hani en çok, yine.
Demodeleşti o da her şey gibi nihayet.
Ben etmeyeceğim bu kez.
Ben en çok yüreğini sevdim...
ÇatlaKKaleM - '12

28 Kasım 2012 Çarşamba

Özgürce Sallama Yarışı Müdür! (ÖSYM)

Ösym'nin sınavları malum. Genel konsept olarak tek kelimeyle kompleksli, lüzumsuz, eziyet verici... Hea! Bir de sınavlara ilişkin baz alalım, içerik anlamında yani, bu kez de yorucu, itici ve sıkıcı... Bilirsiniz 2 sayfa 2 sütun 4 soru ancak sığmakta! Devasa paragraflar, oku oku bitmez. Ali-cik, Ayşe-cik... sen bu oyundan çık! Adeta çile okursun orada, hayatından bir sürü kare yer, zaman akar, bakar kalırsın, bazen okuduğundan bir şey anlayamadan, uykun gelir sonra, en çok da giden pazarlarına yanarsın, zaman zaman... Uyku getirir her bir paragraf, satırlardan düşersin hep dediğim gibi hani. Her bir satır bir rüya geçişidir aslında ve en çok da okuduğuna yanarsın! Kaç seneler dirsek çürütürsün ancak kaç kez tekerrür etmiştir o tarih, gene aynı gün ve saatinde tıpkı Kurtlar Vadisi gibi! Tek bir solukta geçiverir ömr-ü hayatından. Saati sorma zaten bana, ne işi var ki?!

Derken sonlarına yaklaşırsın, biraz huzur alır yerini, bittiğine dair... Biraz gelecek korkusu olur, endişe, kaygı, tasa, hepsi birarada! Bu da akabinde sinir yaratır, stres, panik olursun... Sabah gösterilmiştir örneğin bazılarınca tüm fiziksel tepkimeler, bazen her sene o da tarihle birlikte tekerrür eder. Göz bebeklerinin ayarını tutturamaması, küçülüp büyümesi, el titremesi, yüz kızarması, bacak sallanması, kendini bir yandan motive edip bir yandan "ya olmazsa?" diye çelişen ve aslında ikisinin arasında ambale olmaktan başka bir şey bilmeyen kalp ve akıl sesi, vücut semptomlarıyla çelişir, gider gelir, gider gelir... Ama sonuçta her seferinde şudur ki: Durum Stabil! Saç dipleri yanar bazılarının, migreni azar, midesi bulanır ama en çok da o paragraf sorularını okumak ve anlamaktan başı döner kiminin en çok da çoğunun!

Olsun, bir de olumlu tarafından bakalım, bir koleksiyonun en nadide parçalarıdır gene, her sene bir yenisine eklenen kırtasiye kutusu! "Yine oldu bir kırtasiye kutusum, yeeaayy!" diye sevinirsiniz en fazla(!) Tuvaletin gelir, bilemem artık 3 saat içinde n'aparsın? Hoş, gelip de kararsız kalırsan, görevlileri uyarırsan insanlık namına haber konusu olursun ertesi sabah gündeme! Yine bir malzeme! Yenice! Uğurlu kalemin olmasın zaten hiç mesela! Ammann... o da neymişş zaten(!) Milli zarar başka şeylerden kısılacağına, böyle lüzumsuz şeylerden kısılsa daha açık, sağlam ve net şekilde kalkınmaz mıydık azizim! Hı? Yanlış mıyım? Anahtar ve saate hiç sözüm yok zaten! Onlar artık Allah Kerim...

Her sınav yeni bir maraton, yeni bir serüven. Biz istiyoruz hikayeyi bir bakıma. Bizim maceraperest ruhumuzun bir parçası aslında. Olmazsa olmazı hatta! Biz seviyoruz ekşını, atraksiyonu. Severiz. Eee... "Hadi bakalım kolay gelsin, bir acayip zor yarış!" şarkısının sözleriyle bitirirken üstelik yazımı.

Hayat sallaya sallaya büyüttü bizi, şimdi hayatı "sallama" sırası biz de artık, e elimizden geldiğince, gücümüzün yettiğince ve Allah ne verdiyse!

27 Kasım 2012 Salı

"Ey Gönül!" Olmalı Senin İsmin

Ey gönül!
Atarlı şarkılarla huzuru bulduğunu mu sanırsın?
Oysaki hiç değişmeyecek duyguların var, etapları geçsen de
Yine aynı şeyler kalacak öteye
Geçecek sanırsın ama aslında hep bir benzeri olacak...

Ey gönül!
Hoş tutanlar oldu ya hani yaş aralığında
Sonra hepsi kayboldular, bilirsin, teker teker, azalarak
İşte darbeydi o aslında.
En büyük.
Sen farkına varamadın sadece bazen.
Kondurmak istemedin ya da.
Oysaki fark ettiğin an birileri eklendi her geçen gün
ve tecrübe edindin böylece.
Olgunlaştın yani kaşarlanmadın.
Sen yılmam yenilmem saydıkça kendini, daha çok geldi üstüne
Daha çok kendini gösterdi.

Ey gönül!
Asıldın ya hani sen, başroldeydin, merkezdeydin.
Cık, aslında yazık ki sen hep şahittin!
Öyle var oldun en başından beri, kendine yediremedim belki sadece.
Biraz da etrafına kulak asmaktan bu çelişki, bu karmaşa, bu us'lanamama...
Oysaki sen hep kalbe tanıklık ettin yaşamın boyunca.
Oydu cezbeden, oydu fark edilen ve oydu yine vazgeçilen...

Ey gönül!
Muhabbetini bulanlar, keşfedenler ya da doyamayanlar var ya hani
İşte onlar var sadece çoğu kez.
Elin kolun bağlı, dudakların bantlı, ayakların yorgun
Hea! Gider mi gittiği yere kadar yolu var... Gitmez demem, yine umut mühim biraz.
Diler mi, elbet, her şey olsun istediğin gibi, keyfince ve "gönlünce" der en azından...
Peki ya sence?

Susarak söyledim şarkımı bugün
Hikayemi usulca anlattım içime...
Ne de güzel dinledi, bir bir anladı da halbuki
Uzun zamandır dinlememişti sözümü oysa böylesine
Derin, içten, anlamlı bakışlar eşliğinde...
Eşyalarımı bir bir topladım bugün kalbimden
Bir tek durdukları yerdeki izleri kaldı...
Ne de çok ağırlarmış, çoklarmış
Bilemedim önceden...
ÇatlaKKaleM / '12

26 Kasım 2012 Pazartesi

Hayata Dolu Bak Dolu Gör! (Hoş Geldin Boş Gitmedin)

Herkese yeniden merhaba,
Blogun ikinci döneminde yeni yazılarla, konularla ve şiirlerle konuşacağız bu kez. Paylaşacağız en romantiğinden en komiğine, komedisine... Yeni icatlar çıkaracağız, dağarcığımızın elverdiğince... Yaşımızı alacağız, belki yeni yaşlara katılacağız, yeni duygularla, tazelenmiş düşüncelerle ve yeşermiş umutlarla... Aşktan ve hayattan tabii ki yine bahsedeceğiz, yeniden... Nefes aldığımız sürece... Yine toplanacağız belirli konularda, belki bazen bırakacağız kendimizi, dalıp, düşüncelere... Tuhaf gelecek hatalarımız, ben mi yaptım bunu, diyeceğiz... Bu ses benden mi çıktı, belki de. Ama paylaştıkça yenileceğiz, tazeleneceğiz. Bu da yinelenmeyeceğimizi, örselenmediğimizi, eskimediğimizi gösterecek. Ve ayrıca yenilmediğimizi, bu mücadelede... Şiirler yolunu bulacak kelimelerle, aşk kalbine ulaşacak, duygular kabaracak, yalınayak dolaşacağız bu cümleler içinde... Yaklaşık bir buçuk aylık mola sonrası toplayıp toparlanıp yeniden yollara düşeceğiz, hasreti bitirircesine, bir sonraki soloğu alma hevesiyle yine birlikte koşacağız. Hafta içi beraber olacağız, yine başladığımız günlerdeki gibi aynı. Söylediğim gibi hep, sizinle dönecek bu çark, gücünüzün yettiğince, gönlünüzün elverdiğince. Ben de ucundan kıyından bir yerlere tutunacağım hayatınızdan. Duygularınıza belki tercüman olacağım, belki öğretmen, belki de mimar olacağım, kim bilir, belki de doktor çıkacağım içinden(!) Yalan hayatta, yalan oyunlarla oyalandığımız şu süreçte kimimiz var ki başka... Belki moral olur, kim bilir, en kötü gününüze... Belki yorgunluk atarsınız tek solukta, belki de içinizde yaşarsınız yeniden bir şeyleri, hı, olmaz mı? Hadi, gecikmeden başlayalım öyleyse ve çevirin son sürat, var gücünüzle, tabii ki keyfinizce ve gönlünüzce...

Yeni bir bölüm daha eklendi bu kez. Kelimelerin çağrışımsal, duygusal, komedi karşılıkları... Toplumca bilinmeyenleri, kişiselleri, bazen kişiselliğin toplanış biçimi, genel kabul görmüşü geçirmişi...

Hayat... Akıp geçiyor azizim! Haklısın, doğru söze ne hacet! Yer değişimi, zaman erişimi, konu değişimi, sebep-sonuç ilişkisi, kişi değişimi, yaş gelişimi bir şekilde akıp geçiyor işte medet! Meret? Yok, illet daha doğru bir tanım sanırım. Tamam daha çok sinirlendirmeden ve sinirlenmeden, sakin, azıcık patavatsızca girdim cümleye, affola...

Kader... Kimine göre olması gerektiği gibi, kimine göre mucizevi ve tesadüfi, kimi mistik işte, kimi bütünleştirir kendi kişiliğiyle görüşlerini. Kaynakları da kendi görüşüne yakındır çoğu kez. E, hayat da bundan farklı değil ki... Geri kalır mı, koşar o da kafasına göre, yer, içer, alıp başını gider... Sonra denir ki... Eee ne ola?
Türküler eşliğinde hatta, var mı ola?

Susmak... Çok amaçlı bazen. Bazen razı oluş, bazen reddediş, bazen iç çekiş, bazen konuşmaktan katbekat farklı, daha manidar, çoğu zaman daha anlamlı, olgun e biraz, tabii yaramaz bir o kadar, muhalif hatta bazen. Beğensek de beğenmesek de gözlerin dinleyicisi bazen. Ama yutkunma ile aslında bir ihtiyaç aslında. Tabii, kilit nokta, ihtiyaç! Bak yine sustun! Hayrola?

Üşümek... En yakını en derin izlerle anmak aslında bu. Beklentiyi en aza indirgerken zorlanma süreci. Motivasyonun alt-üst oluşu. Gururun emr-i vakisi, biraz da kahroluşu. Aşkın varoluşu, hızın keskinliği. Çok sevmenin geri dönüşü bazen ama yaşadığın sürece illaki ve muhakkak kaçınılmazı esasında.

Yürek... Cesaret ister biraz, tamam bunda cesaret edemedim, epey ister diyelim anlaşalım... Eş anlamlısı kalpten farklı hani bizim dilde (Daha önceki yazılarda da değindiğimiz gibi) Yürek daha yalın, daha sade değil o gibi. Daha deli dolu, maceraperest, bol action'lı/aksiyonlu hani. O lazım az biraz da olsa her insana. Katışıksızsa ne âlâ! Yok, olmadı mı kara bir bela ya da karavana!

HAYATı kendi görüşünüzle yorumlayıp KADERi gönül ferahlığıyla verdiğiniz kararlar doğrultusunda yaşamanız ki yarı SUSMAnız yarı konuşmanız, biraz sevmeniz hatta olgunlaşmanız için biraz da ÜŞÜMEniz ama ne olursa olsun güzel, kocaman, derin bir YÜREKle HAYATa tutunmanız (Döngüyü kurduk sanırım, formül bu!) dileğiyle,
Yeniden hoş geldiniz, bir kere daha sizinle ve bir çok kez daha, süreklice...