İlk haftanın sonuna geldik.. Ne de çabuk geldik... Ne de çabuk eskidi bir hafta daha, gelecek haftaların da eskiyeceği kaderinden bihaber. Çabuk demeyelim öyleyse. Kimimize göre yorucu, kimimize göre eğlenceli bir haftaydı. Belki yoğundu, koşturdu. Belki biraz daha dinlenerek, dingindi, ağır aksaktı.
Bugünkü değineceğim konuya gelirsek... Şuna inanıyorum, inanmalısınız umuyorum: Hayata nasıl bakarsanız size öyle cevap veriyor. Etki-tepki var ya hani, insanlar arasında. İşte o en çok hayat üzerinde geçerli. Basit bir konu değil bu, öyle göründüğü kadar. Herkesin bildiği ama pek çok kez görmezden geldiği, ihmal ettiği, ihlal ettiği bir konu esasında. Zaten herkes hep güzeli, iyiyi, doğruyu biliyor da... Ondan var zaten yanlış, kötü, çirkin(!) O değil de asıl bu ikilemden doğuyor esas absürd, saçma, çelişki...
Neyse, farz-ı misal, yola çıktınız öyle fazla da abartmadan (neticede herkes bizi sevecek ya da herkesle iletişim kuracaksınız gibi bir kuralımız yok) eşe dosta tanıdığa selam verdiniz, tanımadığınız insanlara gülümsediğiniz halde bile yansıyor bu onların yüzüne. Size gülümsüyorlar, sizi tanımadan. Etki-tepki burada giriyor devreye. Bu bile yetiyor bazen insana. Dünya sizi morali bozuk, canı sıkkın gördüğünde daha çok üstünüze geliyor aslında, farkında değilsiniz. Daha çok karabasanlar yaşıyorsunuz, bolca hafakanlar eşliğinde ve kasvetlice... Oysaki sizin onun dilinden yanıtlamanız gerekiyor bu noktada! Beklemediği bir tepkiyle!
Derken... Başa dönüp, haftaya nasıl mı bağlarım, sorusuna yanıt galiba dünyadan silindiğimizde (hani her insan gibi) götürdüklerimiz sanırım. İnsanların sevgisi, gülümsemesi, yani nasıl tepkide bulundukları(burada bizim dışardan görünmemiz geçerli); bizim de onlara duyduğumuz muhabbetimiz, sıcaklığımız(burada da bizim kendimizi nasıl gördüğümüz veya görmek istediğimiz önemli) olacak. Kalanlar sizi sevgiyle, özlemle, tebessümle hatırlarken, anılar asıl başka başka hayatlara aktarılıp oralarda hayatlar bulacaklar. İşte bu yüzden var olacaksınız hayatta ölseniz bile. Ölüm bile bitiremeyecek, bu izleri silmeye gücü yetemeyecek, zorlanacak en azından oldukça. Bunu bu yaşımda nerden çıkarttım diye mi soruyorsunuz. O halde cevabım hayata bakışı pozitif olan, hatırlarken daima güleryüzünü, anarken mütemadiyen hoş sohbetini, tatlı dilini ve en çok izi de yaşamımda onların bıraktığı (demek ki o kadar kalıcı ve önemli hayatta) kaybettiklerim olacak...
Onlar kesinlikle daha çok seviliyor-muş, özleniyor-muş ve iz bırakıyor-muş. Geçtim -mış gibi yapmayı, onlarla hayat daha anlamlı, daha bir başka ve daha gerçekçi... Onları kaybettikçe daha çok üzülüyorsun, inan. Daha bir koyuyor... Neden mi, çünkü yukarıda bahsettiğim gibi, pek çok kez ihmal ettiğimiz, üzerine ketler vurduğumuz, duygularımıza duvarlar ördüğümüz, kalbi buzlara sarıp sarmaladığımız bir konu bu. Hepimiz biliyoruz ama nadiren uyguluyoruz ya da hiç uygulamadan geçip gidiyoruz. Çünkü... Yapanlar çok sınırlı sayıda ve çünkü zor olsa da yaşamın asıl tadına varmanın idrakı bu noktada, kilit noktası aslında tam ortada... E, biz de dünyanın merkezindeyiz nasıl olsa... Ve biz de neden (şimdi neden demesi bende) ortada buluşmuyoruz bunca süre, buluşsak ya tam ortada?!
Bugünkü değineceğim konuya gelirsek... Şuna inanıyorum, inanmalısınız umuyorum: Hayata nasıl bakarsanız size öyle cevap veriyor. Etki-tepki var ya hani, insanlar arasında. İşte o en çok hayat üzerinde geçerli. Basit bir konu değil bu, öyle göründüğü kadar. Herkesin bildiği ama pek çok kez görmezden geldiği, ihmal ettiği, ihlal ettiği bir konu esasında. Zaten herkes hep güzeli, iyiyi, doğruyu biliyor da... Ondan var zaten yanlış, kötü, çirkin(!) O değil de asıl bu ikilemden doğuyor esas absürd, saçma, çelişki...
Neyse, farz-ı misal, yola çıktınız öyle fazla da abartmadan (neticede herkes bizi sevecek ya da herkesle iletişim kuracaksınız gibi bir kuralımız yok) eşe dosta tanıdığa selam verdiniz, tanımadığınız insanlara gülümsediğiniz halde bile yansıyor bu onların yüzüne. Size gülümsüyorlar, sizi tanımadan. Etki-tepki burada giriyor devreye. Bu bile yetiyor bazen insana. Dünya sizi morali bozuk, canı sıkkın gördüğünde daha çok üstünüze geliyor aslında, farkında değilsiniz. Daha çok karabasanlar yaşıyorsunuz, bolca hafakanlar eşliğinde ve kasvetlice... Oysaki sizin onun dilinden yanıtlamanız gerekiyor bu noktada! Beklemediği bir tepkiyle!
Derken... Başa dönüp, haftaya nasıl mı bağlarım, sorusuna yanıt galiba dünyadan silindiğimizde (hani her insan gibi) götürdüklerimiz sanırım. İnsanların sevgisi, gülümsemesi, yani nasıl tepkide bulundukları(burada bizim dışardan görünmemiz geçerli); bizim de onlara duyduğumuz muhabbetimiz, sıcaklığımız(burada da bizim kendimizi nasıl gördüğümüz veya görmek istediğimiz önemli) olacak. Kalanlar sizi sevgiyle, özlemle, tebessümle hatırlarken, anılar asıl başka başka hayatlara aktarılıp oralarda hayatlar bulacaklar. İşte bu yüzden var olacaksınız hayatta ölseniz bile. Ölüm bile bitiremeyecek, bu izleri silmeye gücü yetemeyecek, zorlanacak en azından oldukça. Bunu bu yaşımda nerden çıkarttım diye mi soruyorsunuz. O halde cevabım hayata bakışı pozitif olan, hatırlarken daima güleryüzünü, anarken mütemadiyen hoş sohbetini, tatlı dilini ve en çok izi de yaşamımda onların bıraktığı (demek ki o kadar kalıcı ve önemli hayatta) kaybettiklerim olacak...
Onlar kesinlikle daha çok seviliyor-muş, özleniyor-muş ve iz bırakıyor-muş. Geçtim -mış gibi yapmayı, onlarla hayat daha anlamlı, daha bir başka ve daha gerçekçi... Onları kaybettikçe daha çok üzülüyorsun, inan. Daha bir koyuyor... Neden mi, çünkü yukarıda bahsettiğim gibi, pek çok kez ihmal ettiğimiz, üzerine ketler vurduğumuz, duygularımıza duvarlar ördüğümüz, kalbi buzlara sarıp sarmaladığımız bir konu bu. Hepimiz biliyoruz ama nadiren uyguluyoruz ya da hiç uygulamadan geçip gidiyoruz. Çünkü... Yapanlar çok sınırlı sayıda ve çünkü zor olsa da yaşamın asıl tadına varmanın idrakı bu noktada, kilit noktası aslında tam ortada... E, biz de dünyanın merkezindeyiz nasıl olsa... Ve biz de neden (şimdi neden demesi bende) ortada buluşmuyoruz bunca süre, buluşsak ya tam ortada?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder