11 Temmuz 2014 Cuma

Büyük Kadrolu Dev Kapanış - Bölüm I



  • Düşündüğünü, söylemek istediğini, içindeki duyguları, kurguları, eleştirisini okuyucuya eksiksiz bir biçimde aktarabilen; kimi zaman lafı cuk oturtan kimi zaman sıkıntılara tercüman olan; kimi zaman telefon kulübesinde tek başına halay çeken, geniş duygu haznesi ve sözel zekaya sahip kelimelerin efendisi... Severek takip ettiğimiz yazılarını başka bir mecrada okumak için sabırsızlanıyorum.
    Mustafa Birol
  • Murat Abim;
    Mümkün olduğunca takip etmeye çalıştığım, yıllardır büyük bir özenle yazdığın ve aynı özenle takip edilen yazılarının maalesef sonuna geldiği haberini aldığımda üzüldüm ve hayal kırıklığına uğradım. Çünkü bu yazılar her geçen gün artan okuyucu ve beğenen sayısıyla yakın veya uzak çevremizin dikkatini oldukça çekiyordu. Ama her güzel şeyin bir sonu vardır derler ya, bu da o güzel şeylerden birinin sonu. Buna son demek yanlış olabilir çünkü bu yazılar okuyanın, okumayanın, kulaktan kulağa haberi olan herkesin ilgisini çekerek kendileriyle özdeşleşmiştir. Herkes benimsemiştir bu yazıları. Bu yazılar her çevreden insanın ortak yanıydı. Herkes bu yazılarda kendisini buluyordu. Geçmişlerine bu yazılarda ulaşıp, geleceklerine bu yazılarla yön veriyorlardı. Ama dediğim gibi bu bir son değil. Ve ben eminim ki bu blog ileri bir tarihte tekrar okuyucularıyla birlikte olacak. Sevgiler ve teşekkürlerimle...
    Mert Erenoğlu


  • Bu bir veda yazısı olacak sanırım. Aslında vedalar üzerine söylenecek çok söz yoktur ama  başlangıcında gönülden destek olduğumuz bu blogun vedasında da Murat'ı yalnız bırakmak istemedik. Yüreği kocaman güzelliklerle dolu kadim arkadaşım... Bizlerle paylaştığın her yazı, yüreğinden geçen her dize çok kıymetliydi. Yine yazarsın, biz birgün bir yerlerde yine okuruz umarım...Veda demişken Orhan Veli'nin dizelerini de bu yazıya ithafen paylaşayım isterim: "Bakakalırım giden geminin ardından. Atamam kendimi denize, dünya güzel. Serde erkeklik var, ağlayamam..." Sevgiler
    Derya Çağan 
      
          

  • Neşeli, eğlenceli, samimi bir o kadar da dost canlısı Çatlak Kalem Murat arkadaşım, blogunda gerçekleştirdiğin içten ve sıcak anlatımı hayatına ve gelecekteki çalışmalarına da yansıtman dileğiyle...           
    Vural Çakırlar   

     
  • Madem kapanışı yapıyoruz ben de en sevdiğimle veda edeyim: “Ben bir gün bu dünyada olmayacağım ve sen en çok benim dünyamı arayacaksın” diye yazmıştın ya, sen hep ol dünyamızda Çatlak Kalem... Yazarak çoğal… "Tadı damağımızda kalacak..." Vedalar tekrar buluşmak üzere olsun...
    Nazlım Yüceünüvar
  • Ben de demiştim arkdaşlığın gibi blogunu da geç tanıdım. Modern zamanların 1001 Gece Masallarının son öyküsünü anlattın. Umarım daha güzel nice nice mecralarda yazmaya devam edersin...
    Ali Akar
  • Çatlak Kalem'in 'Çatlak Yazarı'... Her daim çılgın, hep atarlı(!) Şimdi yazmaya ara veriyormuş. E biraz dinlensin bakalım. Bir nefes alsın çok da özletmesin...
    Damla Örenyaka
  • Dost, aradan ne kadar zaman geçse de her karşılaştığında kaldığın yerden devam ettiğin, içindeki yerini değiştirmediğin biriymiş. Benim için frekansımı koparmadığım biri olabildin her zaman Muratcancazım.. Bazen neşeli, bazen duygusal, bazen absürd ruh hâlini bize en samimi halinle, “katkı maddesi içermeden” aktardığın için seni seviyoruz, bu hâlin sana çok yakıştığı için seni seviyoruz... 
    Yolun açık ve aydınlık olsun daima.
    Not: Bazen blogundaki fotoğrafları masaüstümde kullandığım doğrudur.
    Bilge Kara

  • Vedaları sevmem. Hele sana da hiç veda edemem... Şaka bir yana bu blog ve buraya tüm karaladıkların büyük başarılarla dolu bir geleceğin ilk adımları olsun. Yazmak ve konuşmak konusunda muazzam başarılısın, sen de biliyorsun. İçindeki coşkuyu daima besle ve hep böyle cesur kal canım arkadaşım... Zerrin Usman
  • Yaşam hep o görkemli heybeti ile yükselir üzerimize doğru. İçinden çıkacak, yolu kısaltacak patikalar ararız biz de. Oysa zamanla kapanır bazı patikalar; otlar, ağaçlar büyür içinde... Ama bazıları öyle değildir; doğa ile iyi çizmiştir sınırlarını, ihlâl söz konusu olmaz; kapanmaz yani o patikalar hiç. İşte Murat Birol ve O'nun dostluğu benim için öyledir... Yaşam keskin oldukça, kesip biledikçe ya da o hep bir patikadır. Yolu kısaltır, size özgüdür. Hikâyenizde bir pusula gibidir... Bazen ışığa bile gerek olmaz. Çünkü o hikâyenizin ezber yanıdır. Çünkü O'nun dostluğu el verir; yol boyu düşmeden, yara almadan yürürsünüz. Yani bazı patikalar hiç kapanmaz ve bazı iyi ki'ler hiç eskimez, onları hep saklarsınız. Yaşam ne kadar heybetli bir yükselişe sahip olursa olsun, Murat Birol'un dostluğu size şövalye olacaktır hatta belki de O varken aynı heybete bile sahip olabilirsiniz. İşte en çok da bu yüzden yazıları ve kalemi de yaşama açılan bir patikadır.
    Elif Yılmaz
  • "Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi... Düşünüyorum da, Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek. Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması... Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. Deniz minareleri, midyeler, kirpiler ve kaplumbağalar gibi. Sahi, koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize? Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak... Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?! Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi... En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem... Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup bir kuş gibi uçacağım, özgürce. Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince... Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez. Tekrar, tekrar bıkmadan denesek... Ve kucaklaşsak yeniden... Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi. O zaman fark edeceğiz: Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az; paylaşmak, sarılmak için... Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar bir türlü düzelmeyen. Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufakta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri. Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize... Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi."
    Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim. Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum. Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum. Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum. Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum. İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum. Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum. Son 'Elveda'yı atlatmana yetecek kadar 'Merhaba' diliyorum...
    Salih Şenol

  • Bir dost hayal edin… Yok yok “bir ev hayal etmek, bir ülke hayal etmek kadar politik bir eylemdir” olayına girmicem(!)  Bu sevgili dost, en saçma zamanlarınızda yanındaymış. Hatta öyle yanınızdaymış ki aynı saçmalıkları yaşamış, yenilgilerinize birlikte gülmüşsünüz. Tabii öyle kolay değildir; yenilip hâlâ gülmek... Önce bir bozulursunuz “Ulan herkesin işleri yolunda, ben bunlardan katbekat fazla emek sarf ettim. Onlar ordayken ben niye buradayım” dersiniz.  Sizin kadar telefonun ucundan gelen ses de kırgındır… “Iskalamak” üzerine kurulu olduğuna karar verirsiniz hayatlarınızın. Ama aradan birkaç dakika geçer, toparlar hemen “bizim oğlan” durumu... Amaaan, der. Vardır bunda da bir hayır, üzme kendini, üç günlük dünya… Sonra o olmayanı oldurur, az çok yoluna koyar gidişatı. Ama hâlâ söylenmekte olan kızımızı da unutmaz. Kızımız der ki bir akşam: Çok yoruldum… Mızmızlanmaya hazırlamıştır kendini. Esas oğlandan gelecek bir “Hayırdır? Neyin var?” mesajını bekler. Ama düşündüğü gibi olmaz cevap. “Ya yormasaydı?” der esas oğlan. Kızımız, yani bendeniz, elindeki telefona bakakalır. Beyninin içinde döner durur bu cümle, ya yormasaydı…  Şikâyet ettiği her şey, sorun diye nitelendirdiği tüm saçmalıklar dikilir karşısına. Huysuzluğuna, şımarıklığına kızar. Ve mutlu son: kızımız silkelenir, kendine gelir. Velhâsıl kelam, üzüntünüze ortak olurken; abarttığınızda da  “ya yormasaydı?” diye karşınıza dikilecek bir esas oğlan bulun kendinize. Bulduğunuzda da bırakmayın. Kıymetlidir, bilin.
    Kelimeler... ...bazı anlamlara gelmiyorsa veda vakti gelmiş artık... Emeklerine, kalemine sağlık... 
    Zeynep Kayacan


  • You have written a lot of beautiful and successful things so far. I followed what is written at odd time thanks to google translation about your blogger page. I know that Kevin does too. Also he likes your writings, lyrics and poems. I uses present tense because he is eternal, sunshine. He wrote from inside of him in a poignant way. I also know this situation is very hard very difficult for you, too. Today i call you with his word. Continued to shine sunshine. I especially love your strong posture in the face of life. You underlined this situation your writing too in your blog-page. You show us that people should take a stand in their lives. In addition, your decision is the final of the continuation in my opinion. Deutschland will miss you sunshine and remember please there is your home in Spain. Happiness be with you. Thank you for everything.  All the best for you. Big hugs and greetings.
    Sergio Hepburn
  • "Geçen akşam kötü bir rüya gördüm. Sabah kalkınca seni arayıp anlatacaktım. Sonradan aklıma geldi ayrıldığımız... Üzülmedim desem yalan olur. İlkten bir tepenin üstünde gördüm kendimi. Ayağımın kayması o kadar da uzun sürmedi. Aşağı düşerken paraşütüm çarptı gözüme. Korkudan ipini zor çektim, zaten açılmadı. Bir daha çektim, bir daha, bir daha, açılmadı. Derken; Azrail geldi son isteğimi sormak için. 'Sevdiğimi' demek geldi içimden. Beynim onaylamayınca ses olarak çıkmadı ağzımdan. Sadece 'yok' demekle yetindim..." Eski bir şiirime yer vermek istedim ben de bugün için. Çatlak kalem ile bu çocuk 2 yıldır bu kadar iyi şeyler yazıyorsa daktilo versek neler yazacak kim bilir... Şaka bir yana; iyi kötü takip ettiğimiz, bazen uzun olmuş tekrara düşmüş, şudur budur diye eleştirdiğimiz bu çocuk bize cok şey kattı. Eleştirilerimiz bir kulağından girip diğer kulağından çıkmamış olsun ki ileride çıkaracağı kitaplarda bizim de kulaklarımızı çınlatsın. Yazının sonlarını pek bağlayamam Muratcığım ama veda gibi bir son yazmak istemem. Allah kalemine zeval vermesin, deyip bitirmek istiyorum.
    Veli Özkeçeci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder