

Yaşamına değdiyse biri, öyle ya da böyle, dokunduysa bir kere; mutlaka karşına bir acısı çıkıyor azizim diğer taraftan. Ama kendi kazığı ama ilişkinizde bir pürüz ama ölüm bu acının adı da. Bu yüzden öyle çok da sevmeyin kimseyi. Herkesten vazgeçebilecek kadar sevin, çok ciddiyim. Zira hiçbiri seçmeye seçenek bulamadığımız ama mecbur olduğumuz ailemiz kadar değil en çok. Bir şey olduğunda, sevgilinizle bozuştuğunuzda bile dönüp dolaşaıp geleceğiniz yerdir eviniz. N'olursa olsun... Hatta yeri gelir onlar bile bir katkıda bulunamazlar. Geçtim eş-dost, tanıdık, akrabayı... Sonuçta dımdızlak, yapayalnız ve yalınayak kalırsınız ortada. Bazı şeyler çok bazıdır, der durursunuz sonra kendi kendinize. Mutlu bir hayat yaşayacağınıza mutsuz bir hayat yaşamayı tercih etmeyin. Hani filmlerde, şarkılarda geçtiği kadar iyimser gelmiyor yalnızlık. Yalnızsanız ve her şeyiniz varsa bu kez mutsuzsunuzdur, huzur yoktur. Kendinize ait bir sevginiz, kalbiniz yoktur. Aileniz yoktur. Evinizin bahçesinde koşuşan ama olması gereken çocuklarınız yoktur. Arabanıza bindiğinizde yan koltuğunuza binecek yoktur. Diğer taraftan evlenmek için evlenmek kadar saçma bir şey de ne duydum ne de gördüm. Huzuru olduramazsınız. Kavgalar eksik olmaz, o yalnızlığı yeğlediğiniz huzurunuz olmaz bu kez de evlendiğinizde. Güç ilişkisi başlar, en ufak kumanda kavgası başlar büyür ve hayat kumandasının peşindesinizdir bu kez de. Yani sözün özü, ona bunu gıpta ederek, imrenerek, özenerek, kıskanarak yaşamayın. Elinizdekilerle,istediğiniz gibi yaşayın. Yoksa hepsi son bulmuyor mu bir şekilde Allahınızı seversiniz... İstediğiniz gibi yaşayın. Herkese çok ince hesaplar kurmayın. Dostluk nerede kalsa orada başlayan şeydir. Bunu karşınızdakiyle empati haline getirmediyseniz zaten boşuna da uğraşmayın. Didik didik hesap yapmayın aradı aramadı ya da o aradı sıra bende diye. Sırayla değil, parayladır dostluk dediğiniz(!) Yıpranırsınız, huzurunuz kaçar gene. Zorla da güzellik olmaz, olmamıştır hiç bir zaman, bunu da unutmayın. Söyleyenler elbet deneyimleştirmiştir, vardır bir bildikleri bir de siz deneyerek zamanınızı boşuna tüketmeyin, akıyor bakın, boşa geçirmeyin. 2008 Nisan'da kaleme aldığım bir şiirin giriş bölümüyle ara verelim yazıya, konuyla ilgili...
Aramayan Aranıyor Kalbime
Nedir bu bendeki vefasız tutkusu
Eli iş, gözü oynaş bilen takılır peşime
Hiç bulamadık şöyle üsturuplusunu
Nerede abidik gubidik, hepsi peşimde...
Yani böyle de geçirmeyin zamanı. Şükür ki Rabbim her konuda her duyguyu yaşamış kadar, yaşamasam bile, deneyim vermiş bilinçaltıma. Bu yüzden karşınızdayım ve karşınızda oldum yıllardır. Zaten bir şair, bir yazar, bir edebiyatçı her konuda bir şey yazabilmelidir kendi nezdinde bence. Araştırsın, ilgili olsun ya da olmasın. Her duyguyu bilmelidir, tatmalıdır o ya da bu şekilde. Aldatılmasa da aldatılmışlık, o ihaneti yazmalıdır. Nefret etmese de nefreti, aşık olmasa da aşkı yaşamalıdır şiirlerinde. Ve yansımasında aşkı yaşatmalıdır okuyucusunda. Neticede duyguları anamızın karnında öğrenmiyoruz hiçbirimiz... Hayat öğretiyor pek çok şeyi neticede! Bu yüzden, aşk yalnızca iki "kişi" arasında yoğun sevgi değildir. Her şeye duyulan genel bir şeydir aşk, tıpkı güzellik gibi... Aşık şairler yoksa yalnızca aşkı yaşayan şairler değildirler. Aşık olmadan aşık olan şairler de vardır muhakkak. Bu yüzden "aşık" denir ya onlara. Yaradanın yarattıklarına aşktan ileri gelir bu en çok bittabii. Kadını erkeği yoktur aşkın. Tüm duyguları eşittir türünde, yaşadıklarınızın. Evrenin nasıl ki dişisi erkeği yok aşkın da yoktur aynı şekilde. İnsan her şeyi çıkarlaştırdığı metalaştırdığı içindir aşkın kadını erkeği ayrımı... Sınıflama insana özgüdür zaten, o it dalaşı, maalesef insanındır ne yazık ki sadece. Oysa aşk evrende, kâinatın içinde. Evrenindir aşk... Tabiatın gönlünde... Azı çoğu vardır sadece. Bu sene yazdığım bir şiire de yer vermem gerekecek şu noktada, yine konuyla ilgili...

Sen beni nasıl alıştırdın ya
O aşk dolu kalbi, her seferinde geri çevirmeye;
Senin sitem olarak algılayabileceğin yanıtları, aslında iyiliklerle dolu niyetlerle söylendiğini bile bile…
Nasıl eğittin beni, o saldığın
En zor ilişkilere…
Şimdi sayende daha güçlüyüm acılar karşısında
Daha dik durabiliyorum.
Daha dayanıklıyım; zulüm karşısında...
Daha vefasız, daha acımasız, daha kırıcıyım
Evet, eski benden kalan parçalarla her ne kadar kırmamaya çalışsam da daha çok kırabiliyorum kalpleri
Tıpkı senin bana her seferinde yaptığın gibi…
Daha güçlüyüm sayende
Sayende, daha güçlüyüm!
Canın sağolsun…
Acıyı ne kadar çok alabildiğine geniş yaşamışsanız o derece dik ve güçlü duruşunuz olur yaşamda. Hatta siz de limon sıkın üstüne olayların, acı olayların, tam olsun. Acıyı sevmek değil bu. Bir yenisine daha iyi daha sağlam hazırlanmak. Yoksa hangimiz sever acıyı?! Hayat bu kadar acılar üzerine kuruluyken üstelik... Tatlı şeyleri kalmıyor ya da hatırlamıyorsunuz, acı tarafları çok daha "acı" çünkü! Daha baskın geliyor, silip süpüyor tüm tozpembe taraflarını yaşamın. Hayatın kendi acı, yoksa bu konuda bir anlaşalım önce. Hayat acı azizim, net. İşte siz acıya ne kadar dirençliyseniz o derece sağlam durursunuz ayakta. Yıkılmadım ayaktayım ya da sallanırım ama yıkılmam tarzında bir şey de değil bu. Kalbiniz yaşar en çok acıyı, tek bir organ bakın. Ama yansıyan tarafı duruşunuzdur. Duruşunuza yansır, yani elinize-kolunuza-ayaklarınıza... Bedeninize yani ve de ruhunuza. Ya da sizin varlığınıza. Bu yüzden çok acı çekenlerin, hatta her türlüsünü görenlerin, tabii ki Rabbimin verdiği dağına göre ama o karı taşıyan dağın, o derece daha güçlü olduklarını ve güçlü gibi görünen faktörlerin, acıların da onlar için ufak tefek şeyler olduklarını gördüğümde başlıyor benim yaşamım, yaşam amacım, yaşama dair felsefem, şiir ve de sözlerim.
Tüm buraya kadar söylediklerimi yukarıdaki şiir örneğiyle de açıklayabilmişimdir umuyorum. Sevmek sevmektir zât-î alim. Ama karşılığı olur ama olmaz. Ama sensindir seven, muğlak olmayan tarafı işin. Erkekçesi de kadıncası da aynıdır, zât-ı hâlim, bencileyin. Seven özelleşir bu yüzden sevmek ayrıdır, özeldir, türdeşsizdir. İllaki bir şeyi denemeniz gerekmez, bazen yol göstericileriniz vardır yaşamda bu nesne ya da kişilerdir ya da işaretler. Yoksa aşık olmadan da aşık olabilirsiniz. Zira öyle bir şeyin olmadığını da, aşkın yokluğunu da göreceksiniz aslında. O dışarıdakilerin hiçbiri gibi olmadığını en azından. Güç ilişkilerine, statüye, hava atmaya, cak'a satmaya, çıkara, menfaate, toplumsal rollere bürünmediğini göreceksiniz aşkın. Metalaşmadığını göreceksiniz, evrene dair güzelleştiğini aksine. Fedakârlık tarafının nasıl zaaf silahı ile kullanıldığının farkına varacaksınız en azından, beyniniz biraz duracak ama aklınız açılacak, akıllanacaksınız... O yalnızca kalbinizde beliren bir oluşum. Aşk yani.. Zaman zaman önayak olur zaman zaman geri çekilir. İnsana özgü ama en çok "insan"a özgü. Yoksa elbette yine 2008'de yazdığım bir şiire içten katılarak son veriyorum yazıma:
Sen değiştin, kalp değişti
Bu aşkın asidi kaçtı
Gözlerin bekliyor yolumu ama
Yürekte sabır taştı...
Dar geldi üstüme sevdan
Hiç olmaz ki ekstra small
Dönülmez değildir hiçbir şey
Yol göründü, defol!
Bir sonraki yazıda yeniden buluşmak dileğiyle, stop. Hoşçakalın merkez, tamam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder