"Benden çıkar sağlamadığınız sürece yakın olabilirsiniz, izin veriyorum, amenna. Ama işin içine illaki bir bit yeniği bulaştı mı, yolun sonunda ayrılık görülür, kabul etmem. Ne mazeret kabul ederim ne de bahane. Zarardan ne kadar çabuk dönersek kâr. Hemen mesafe!" deyip tembihlediğiniz olmuştur elbette üç günün birinde. Ancak an, kendinizi bile dinletmeye müsaade etmez veya müsamaha göstermez çoğu kez. Dinlemezsiniz kendinizi, dinletemezsiniz kendinize, dinlettiremezsiniz! Doğrularınız vardır ama yoktur. An'a kaptırarak kendinizi geçiştirirsiniz. Düşünceleriniz zaten yoktur! Saygısı yoktur en başında düşüncelere oranla biçilen, en uç noktada olsalar dahi! En zıt görüşlerin ya da genel "doğru"ların yanında. Duygular... Aynı dertten muzderip onlar da. Kimse sizinle ağlamaz mesela. Ama eğlence sektörüne verdiyseniz kendinizi, bol gani yığılır arkanızda insanlar. Çünkü insanları eğlendirebildiğiniz kadar varsınızdır. E, bu da bir menfaat değil mi?! Neyse ki kendinizde içindesinizdir olayın, gülüp geçersiniz. Peki ya ağlamak, öyle mi? Bir omuz aranır, bir el, bir kalp sesi, bir çift muhabbet, belki bir mendil, mendil bahanesi işin belki de dert ortağı en çok... Herkesin herkes hakkında her şeyi konuşabildiği günümüzde(rutin hayat için geçerli) hep bir şeyler didiklenirken bir bakmışsınız ki siz de o camianın içinde olmuşsunuz, o eleştirdiklerinizden biri! Herkese verip veriştirmek, ağız açıp göz yummak kolay ama çuvaldızı kendinize sapladınız mı yeterince?! Ya da ego baskın yönetici departmanından, muhasebeye aldığınız oldu mu kendinizi? Gece yatmadan önce muhakemesini yaptınız mı bir şeylerin? Hep söylenir geçer belki ama oldurdunuz mu kendinize başkasının yaşamında olup biteni, onu kendi yerinize koydunuz mu ya da kendinizi onun yerine?!
Yapsaydık insanlar çoğalırdı başka başka türler yerine! Bana sorsanız söylerim ki, dinazorlar yaşadı geçtiler şu hayattan, insanlar da yaşadılar ve bitti... Biz başka varlıklarız sanırım! Umut var sonrası için de ama korku da var eşit derecede bundan sonrası için! Yarı insanlık yarı mekanik, duygudan ,vicdandan noksan, ego yoğun, ezikten hallice bizce, esasında "eziklerin eziği", gereksiz özgüven tavanda, para öncelikli, sözde zikir fikir, izlemeye alışkın, susmada sabit fikir, cahil cesareti, katır inadı, eşek hoşafı, suskunluk sarmalı içinde debelenmekteyiz, bizden bihaber! Daha ne olsun, bol acılı, son derece acıklı! Kendimizi soyutluyoruz ya kendimizden bazen, işte o tek başarı! O da sonuçta ağlamaklı, pek bir dokunaklı(!)
Vitrin süper! Hepimiz şıkır şıkır, gayet bakımlı, zevkli, iki dirhem bir çekirdek! Peki ya içi... İçimiz de olup biten son durum ne? Merak ettiniz mi hiç... Her gün birileri ölüyor, birileri kırınca kırılıyor, kırınca birilerini rahatlıyor ya da tersi, pişmanlık duyuyor, "keşke" çekiyor, kendine kızıyor, gülüp geçiyor, egosunu tatmin ediyor, kurnazlıkla öne geçiyor ama ne olursa olsun sırf kendini düşünüyor! Aşırı bir vaziyette... Bayat bir simiti ısıtıp ertesi gün satmak gibi, defolu bir giysiyi indirimle kakalamak gibi, yırtık bir parayı allem edip kallem ederek birine "kaktır" gitsin diye telkinde bulunmak gibi! Peki ya sonrası... Bunu hep "başarıyoruz" belki koltuklarımız kabarırcasına, kendimizle gurur duyarcasına ve yüzümüze mağrur bir ifadeyle yansırcasına hatta başkalarına memnuniyetle anlatırcasına fakat simitin ne düşündüğü sizi ilgilendirmiyor mu? Simiti düşündünüz mü hiç enine boyuna doğru söyleyin! Onu düşünen manyak, tamam, bırakın bir tarafa, siz değilsiniz! Onore oldunuz mu? Simit elinizin kiri ne de olsa... Onu bayatlatan kimdi, parayı yırtan, elbiseyi ihmalkârlaştıran, baskı hatası yaratan...
Çıkar için atmadığımız takla kalmadı, amuda bile kalktık yeri gelince! Belki kaç "günaydın!"ın altında kullandık birilerini ya da kaç selam verdik borçlu çıktık! Arkasından tükürdük birilerinin hep zamanında, yüzüne bile değil... O da zaten sanmıştı ki sizin yolcu ettiğinizi(!) Yüzüne gül, ardına küfür dünyası bu! Bizse apayrı yaratıklar! Bir ikiyüzlülük, bir yüzsüzlük, bir dengesizlik... Gittiği yere kadar! Kıskanalım, pohpohlayalım, hakikatten uzak, hem onu hem kendimizi kandıralım. İftira atalım, karalayalım, kullanalım ya da öyle farzedelim, lüxleri yaşayalım, hayallerde dolaşalım, doymayalım ama n'olur hep isteyelim çok isteyelim, hepsi bizim olsun, hırslanalım, sağa sola dalaşalım, aman sezdirmeyelim!, çok da gezdirmeyelim, kibirlenelim, kinayeli konuşalım, ardından iş çevirelim, nispet yapalım, kapak atalım, göz yumalım, alay edelim, dalga geçelim, adam seçelim, dörtlü dönelim... Dünya dönüyor nasıl olsa... Nereye kadar mı? Bir yerde indirecektir, sıkılırsa, nasıl olsa o da!
***
Kullanım kılavuzu pusetimizdeydi kundağa sarılıyken. Öğrenildikçe, etiketlenildik sonra zamanla... Dinlediğimiz ninniler ninni geliyor ya hani bazen, yatmadan önce masal dinlemeyi çok istiyoruz ya hani... Tamamen gündelik pratiğe dönüşmüş olsa gerek, hayatın sonuna kadar tutuyoruz o kısmı sadece elimizde. Geriye kalan ne varsa bırakıyoruz çok da fedakârızdır özümüzde! Bilmezsin anılırken bile kullanıldık, kalpten çıkanı samimi sandık, alındık ve de kırıldık... İşte suç o masallarda, ninnilerde aslında, bizi rahatlığa alıştırdığı için en çok da. Sen, ben diye merkeze çekme, asıl olay nasıl davrandığımızdır birbirimize...
İçimizin de dışımızın da eşit, tutarlı ve dengeli güzellikte olması dileğiyle...
Yapsaydık insanlar çoğalırdı başka başka türler yerine! Bana sorsanız söylerim ki, dinazorlar yaşadı geçtiler şu hayattan, insanlar da yaşadılar ve bitti... Biz başka varlıklarız sanırım! Umut var sonrası için de ama korku da var eşit derecede bundan sonrası için! Yarı insanlık yarı mekanik, duygudan ,vicdandan noksan, ego yoğun, ezikten hallice bizce, esasında "eziklerin eziği", gereksiz özgüven tavanda, para öncelikli, sözde zikir fikir, izlemeye alışkın, susmada sabit fikir, cahil cesareti, katır inadı, eşek hoşafı, suskunluk sarmalı içinde debelenmekteyiz, bizden bihaber! Daha ne olsun, bol acılı, son derece acıklı! Kendimizi soyutluyoruz ya kendimizden bazen, işte o tek başarı! O da sonuçta ağlamaklı, pek bir dokunaklı(!)
Vitrin süper! Hepimiz şıkır şıkır, gayet bakımlı, zevkli, iki dirhem bir çekirdek! Peki ya içi... İçimiz de olup biten son durum ne? Merak ettiniz mi hiç... Her gün birileri ölüyor, birileri kırınca kırılıyor, kırınca birilerini rahatlıyor ya da tersi, pişmanlık duyuyor, "keşke" çekiyor, kendine kızıyor, gülüp geçiyor, egosunu tatmin ediyor, kurnazlıkla öne geçiyor ama ne olursa olsun sırf kendini düşünüyor! Aşırı bir vaziyette... Bayat bir simiti ısıtıp ertesi gün satmak gibi, defolu bir giysiyi indirimle kakalamak gibi, yırtık bir parayı allem edip kallem ederek birine "kaktır" gitsin diye telkinde bulunmak gibi! Peki ya sonrası... Bunu hep "başarıyoruz" belki koltuklarımız kabarırcasına, kendimizle gurur duyarcasına ve yüzümüze mağrur bir ifadeyle yansırcasına hatta başkalarına memnuniyetle anlatırcasına fakat simitin ne düşündüğü sizi ilgilendirmiyor mu? Simiti düşündünüz mü hiç enine boyuna doğru söyleyin! Onu düşünen manyak, tamam, bırakın bir tarafa, siz değilsiniz! Onore oldunuz mu? Simit elinizin kiri ne de olsa... Onu bayatlatan kimdi, parayı yırtan, elbiseyi ihmalkârlaştıran, baskı hatası yaratan...
Çıkar için atmadığımız takla kalmadı, amuda bile kalktık yeri gelince! Belki kaç "günaydın!"ın altında kullandık birilerini ya da kaç selam verdik borçlu çıktık! Arkasından tükürdük birilerinin hep zamanında, yüzüne bile değil... O da zaten sanmıştı ki sizin yolcu ettiğinizi(!) Yüzüne gül, ardına küfür dünyası bu! Bizse apayrı yaratıklar! Bir ikiyüzlülük, bir yüzsüzlük, bir dengesizlik... Gittiği yere kadar! Kıskanalım, pohpohlayalım, hakikatten uzak, hem onu hem kendimizi kandıralım. İftira atalım, karalayalım, kullanalım ya da öyle farzedelim, lüxleri yaşayalım, hayallerde dolaşalım, doymayalım ama n'olur hep isteyelim çok isteyelim, hepsi bizim olsun, hırslanalım, sağa sola dalaşalım, aman sezdirmeyelim!, çok da gezdirmeyelim, kibirlenelim, kinayeli konuşalım, ardından iş çevirelim, nispet yapalım, kapak atalım, göz yumalım, alay edelim, dalga geçelim, adam seçelim, dörtlü dönelim... Dünya dönüyor nasıl olsa... Nereye kadar mı? Bir yerde indirecektir, sıkılırsa, nasıl olsa o da!
***
Kullanım kılavuzu pusetimizdeydi kundağa sarılıyken. Öğrenildikçe, etiketlenildik sonra zamanla... Dinlediğimiz ninniler ninni geliyor ya hani bazen, yatmadan önce masal dinlemeyi çok istiyoruz ya hani... Tamamen gündelik pratiğe dönüşmüş olsa gerek, hayatın sonuna kadar tutuyoruz o kısmı sadece elimizde. Geriye kalan ne varsa bırakıyoruz çok da fedakârızdır özümüzde! Bilmezsin anılırken bile kullanıldık, kalpten çıkanı samimi sandık, alındık ve de kırıldık... İşte suç o masallarda, ninnilerde aslında, bizi rahatlığa alıştırdığı için en çok da. Sen, ben diye merkeze çekme, asıl olay nasıl davrandığımızdır birbirimize...
İçimizin de dışımızın da eşit, tutarlı ve dengeli güzellikte olması dileğiyle...