26 Eylül 2012 Çarşamba

Bulutlarda Sevda Türküsü...

"Bulutların en çok neyini seviyorum biliyor musun? Biri ağlayınca, hepsi ağlıyor..." diye başlamak geçti gönlümden. Sonrada Yunus Emre'nin bir şiiriyle devam etttirmek yazıyı... "Ölen beden imiş, aşıklar ölmez!" Malum söz uçar yazı kalır. Şarkılar yazılır, şiirler yazılır, en güzel anılar yazılır ki kalıcı olsun. Uçup gitmesin! Aşıklar bu yüzden ölmez işte. Kalpleri karalansa da bir yerlere karalamıştır onu. Kalpleri taşınmıştır sözlere, dizelere. Bu yüzden bakidirler. Bu yüzden ebedi... Sanki toza toprağa karışacağını bilmezmişiz gibi sonunda. Ama tümünden haksız değil tabii ki, elbette bir tarafıyla haklı söylenenler. Yani kalem kalbe dostluk, kağıda tanıklık etmeseydi çıkar mıydı günyüzüne seneler evvel yazılmış şarkılar, dizeler... Kalır mıydı şimdiye, okunur muydu, bilinir miydi? Kalemler de bayrak yarışındadır, devirden devire. Nice aşıkların hizmet ettiği, el pençe divan durduğu yüce aşkadır ulu görev, kalbedir geçen duyguların hikâyesi...Söz yazmak büyük maharet. Bir cümleyi geçersin, bir kelimede karar kılamazsan bir başkasıyla zor avunursun, kelime bulamazsın bazen. Büyük bir yetenektir, bakar durur. Tam tekmilli marifet!

Söz bir de saz da hayat bulursa değmesinler keyfinize. Buna bir de güçlü bir yorum, ezgilerle meşk eden bir ses eşlik ederse işte o zaman insana biçilemez bir mükafattır bu "ah... yalan dünya" da, bir lütuftur, bir hediye.
"Gönül dağı" hâlâ güçlüdür insanoğlunda. Öldükten sonra kıymete biner insaoğlu. Dünyanın kanunu olmuş, süregelen. "Zahide"n de bize emanet. Fazla uzun sürmez heralde, "Neredesin Sen?" dedirtecek kadar bu sefer. "Aman desinler, şeker yesinler..." o zaman isterlerse! Kimbilir kaç düğüne tanıklık etmiştir, değil mi, sayısız, sonsuz. Kaç gelini kaldırmıştır oynatmaya, kaç damadı belki de... Bakma, büyükler "Şimdiki gençler türkü dinlemiyor üstadım" derler belki. Yanılan da onlar, Türk Halk Müziği yaşamaya mahkum! Gençlerimiz de gayet ilgililer bu müziğe genelde. Bu "yazımı kışa çevirdin" belki ama rahatlatan bir şey geliyor aklıma ardından, peşisıra... Robin Sharma ne güzel demiş: "Ölüm, hayattaki en büyük kayıp değildir. En büyük kayıp, yaşarken içinizde ölenlerdir." diye. Sen zaten türkülerinle hayatımızdaydın ve hayatımızdasın artık! Sesinle, sözünle ve sazınla daha güçlü, sağlam ve kalıcı ne bırakabilirdin ki...
***
Sözün, sazın  ve sesin herkese nasip olmadığı, tek bir vücutta hayat bulmasıydı o... Tek bir vücutta üçü zor bulunur genelde ama "halkın sanatçısı" olmak kolay değil de. Veysel gibi, Karacaoğlan gibi, Daimi gibi, Özay Gönlüm gibi ve niceleri, Bozkırın Tezenesi... Bozlak türküleri bu gece de bir deli rüzgârla üzeri çimenli yeşil tepelere savrulur, yankılanır uzaklardan, yüklü mor bulutların akıbetine maruz kalırcasına... İşte ben o "Bulutların en çok neyini seviyorum biliyor musun? Biri ağlayınca, hepsi ağlıyor..."

Rahmetle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder