"Bulutların en çok neyini seviyorum biliyor musun?
Biri ağlayınca, hepsi ağlıyor..."
diye başlamak geçti gönlümden. Sonrada Yunus Emre'nin bir şiiriyle devam etttirmek yazıyı... "Ölen beden imiş, aşıklar ölmez!" Malum söz uçar yazı kalır. Şarkılar yazılır, şiirler yazılır, en güzel anılar yazılır ki kalıcı olsun. Uçup gitmesin! Aşıklar bu yüzden ölmez işte. Kalpleri karalansa da bir yerlere karalamıştır onu. Kalpleri taşınmıştır sözlere, dizelere. Bu yüzden bakidirler. Bu yüzden ebedi... Sanki toza toprağa karışacağını bilmezmişiz gibi sonunda. Ama tümünden haksız değil tabii ki, elbette bir tarafıyla haklı söylenenler. Yani kalem kalbe dostluk, kağıda tanıklık etmeseydi çıkar mıydı günyüzüne seneler evvel yazılmış şarkılar, dizeler... Kalır mıydı şimdiye, okunur muydu, bilinir miydi? Kalemler de bayrak yarışındadır, devirden devire. Nice aşıkların hizmet ettiği, el pençe divan durduğu yüce aşkadır ulu görev, kalbedir geçen duyguların hikâyesi...Söz yazmak büyük maharet. Bir cümleyi geçersin, bir kelimede karar kılamazsan bir başkasıyla zor avunursun, kelime bulamazsın bazen. Büyük bir yetenektir, bakar durur. Tam tekmilli marifet!
Söz bir de saz da hayat bulursa değmesinler keyfinize. Buna bir de güçlü bir yorum, ezgilerle meşk eden bir ses eşlik ederse işte o zaman insana biçilemez bir mükafattır bu "ah... yalan dünya" da, bir lütuftur, bir hediye.
Söz bir de saz da hayat bulursa değmesinler keyfinize. Buna bir de güçlü bir yorum, ezgilerle meşk eden bir ses eşlik ederse işte o zaman insana biçilemez bir mükafattır bu "ah... yalan dünya" da, bir lütuftur, bir hediye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder