Aşk mı? Peh... "Eski bir yalan.." diye seneler evvelden yazılı sözleri olan bi şarkı dahi vardı o zamanki şartlar altındaki insandan çıkan yarı hayali yarı zihinsel üretimini tamamlamış... Hayat mı? "koca bir yalan" diye söyleneceklerdir insanlar, sokaktaki 100 kişiden 500 popüler cevap olarak... Sorarsan kimse günah işlemez, kimse riyakar değildir, kimse yalan söylemez. öyleyse nedendir bu yaşadıklarımız? İnsanoğlu küstah ve nankör, vesselam.
Pek çoğumuz için midir peki tercih hakkı? Yoksa çoktan yazılı bir kader mi? Taşlarımızı yerine göre mi koyarız, kafamıza göre mi mesela? Ya başlarken bir piyon eksik mi başlarız oyuna... Iıh... Bu değil sanırım düşünme tarzımız. Böyle düşünürsek sonsuz bi yol bu yol, ucsuz bucaksız... Çıkmaz sokaktayız, arka bahçelerdeyiz, yanlış yollardayız, ters yöndeyiz, kalabalıksız, aslında yapayalnız...
Bazen durak oluruz birileri gider birileri gelir biz sabit... Bazen otobüsün ta kendisi! Birlikte gideriz ama birileri gideceği yere kadar gider biz de eşlik ederiz... Ya da müsait bir yerde bırakırız, yola devam ederiz. Kimi zaman hancıdır ya birileri, birileri yolcu... O hesap sanırım bizimki de biraz. Alengirli, koyu ve bol parçalı... Bir bekleyen vardır, bir inen, bir karşılayan vardır, bir binen, bir bilen... Dünya mı? "Ucsuz bucaksız koca bir tekne, bilet bedava, iniş indirimli..." Hea! Olur da inmek isterseniz eğer, dünyadan aşağıya sarkar tutunursanız bir yerlerde ya yıldızlara tutunun ya asılı kalın işte gökyüzünde! Başka gezegenlerde dolaşırsanız ne yardım eli gelir ne de gökkuşağından kayarsınız başka galaksilere... Bulutlar da gökyüzünde hem! Nesi mi var gökyüzünün?! Asıl yer yüzü çok kayıp verdi. Kaybedilen topraklar (canlar da birer toprak), insanı içine alan sular, yakan ateş, yanan gönüller, ciğerler, alınan havalar! İşte böyle... Gökyüzünü de denemek lazım, en azından bir kereliğine!
Pek çoğumuz için midir peki tercih hakkı? Yoksa çoktan yazılı bir kader mi? Taşlarımızı yerine göre mi koyarız, kafamıza göre mi mesela? Ya başlarken bir piyon eksik mi başlarız oyuna... Iıh... Bu değil sanırım düşünme tarzımız. Böyle düşünürsek sonsuz bi yol bu yol, ucsuz bucaksız... Çıkmaz sokaktayız, arka bahçelerdeyiz, yanlış yollardayız, ters yöndeyiz, kalabalıksız, aslında yapayalnız...
Bazen durak oluruz birileri gider birileri gelir biz sabit... Bazen otobüsün ta kendisi! Birlikte gideriz ama birileri gideceği yere kadar gider biz de eşlik ederiz... Ya da müsait bir yerde bırakırız, yola devam ederiz. Kimi zaman hancıdır ya birileri, birileri yolcu... O hesap sanırım bizimki de biraz. Alengirli, koyu ve bol parçalı... Bir bekleyen vardır, bir inen, bir karşılayan vardır, bir binen, bir bilen... Dünya mı? "Ucsuz bucaksız koca bir tekne, bilet bedava, iniş indirimli..." Hea! Olur da inmek isterseniz eğer, dünyadan aşağıya sarkar tutunursanız bir yerlerde ya yıldızlara tutunun ya asılı kalın işte gökyüzünde! Başka gezegenlerde dolaşırsanız ne yardım eli gelir ne de gökkuşağından kayarsınız başka galaksilere... Bulutlar da gökyüzünde hem! Nesi mi var gökyüzünün?! Asıl yer yüzü çok kayıp verdi. Kaybedilen topraklar (canlar da birer toprak), insanı içine alan sular, yakan ateş, yanan gönüller, ciğerler, alınan havalar! İşte böyle... Gökyüzünü de denemek lazım, en azından bir kereliğine!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder