Her şey hem karşılıklı hem karşılıksız. Platonik de karşılıklının içinde. Zıttı filan değil esasında. Düşünceler mi? Onlar ne zaman doğru oldular ki, hep vardılar ama hep göreceli... Aşk. Karşılıklı, tamam birbirine duyulur. Ama karşılıksız. Çünkü ya sen en çok seversin ya o. Eee kurallar böyle çizilmiş, kader böyle yazılmış... Asayiş berkemal, ortalık da sütliman olunca...
"Yasaktım ve yasaktı. Öyle olunca daha beter kışkırdı... Ezilmeye mahkum,
çiğnenmeye muhtaç bir kurallar dizgesiydi bu, yaşama dair. Daha çok
cezbetti aşk, daha çok istenildim. Ona karşı öyleydim bir meyve ama yasaklı. O da bana 'karşı'..."
Kendinizi yasaklı bir meyve gibi hissettiğiniz oldu mu hiç? Öyle mahsuscuktan değil ama.. Gerçekten, sahici... Boyunuzun ölçüsünü almışsınızdır o zaman, uzamasa da. Ya da ne bileyim en azından havanızı filan. Birini beklersiniz, ısırıp koparır bir parçanızı. Var gücüyle, olanca gücüyle... Sertçe ve bir hamlede... Küt küt atan kalbiniz kütür kütür ses çıkarır birden. Ne olduğunuzu şaşırırsınız. Kim olduğunuzu da?! Tam biraz olsun hoşnutken durumdan, içinizi ısıtan biri olmuşken birden bitiverir her şey. Ara soğur, kış olur, üşürsünüz... İntikam peşindedir bu kez. Farklı bir macera peşindedir, başka bir elma. Tazelenir. Yepyeni hisseder kendini. En ışıltılıdır gerçekten. Başka bir hikayenin peşindedir. Teklikten uzak, yalnızlık hissinden ırak. Başka bir serüvendedir. Doyumsuzluk. Öte yanda da tahammülsüzlük. Derken iki kalp küser birbirine, kırılır. Bilmezsiniz ki, bitmiş de olsa aşk kötü de olsa, ileride bir fincan kahvede saklı olduğunu hatrının... Anarsınız işte, deli gençlik yılları diye... Olgunusunuzdur ya hani(!) artık, toyluğun verdiği heyecandı dersiniz bir başkasına. Oysaki bir yaradır kalbinizde belki de çığ gibi büyüyen bir uhde. Aşk... Hem var olasıca hem kahrolasıca! İster sağ olsun ister def olsun ama hep aşk olsun deriz ya hani, aşk olsun!
Aslolan Sensin! Senin Dünyanda...
"Hafızanı zorla, hatırla, bul, çıkar, yokla ve yolla..."
Bir bütünün içindesiniz bu dünyada. Herkes parça parça. Siz de
bütünlüğün içindesiniz. İster öyle düşünün ister böyle, ister var ile
yok arasında... Ancak tek bir şey var. Siz olmadan bütün değerinden
kaybeder, eksilir. Siz yokken o kaybolur, yitirir. Unutmayın! Siz
olmadan bir hiçten farkı yok! Hiç... Başka bir dünyada değil, bu dünyada
kurduğumuz ortak bir kavram. Aklınıza gelen ilk manasında. Hani
kullandığınız sıkça...
Her Aşk Platoniktir...
Her Aşk Platoniktir...
"Aşkı yalnız insana özgü olana indirgeyen zihniyet yandı ki eyvah! Oysaki bir ağaca bir şarkıya bir yemeğe de aşık olabilir insan. Bunun farkına yüreği nasırlaşmadan, duyguları koflaşmadan varabilirse ne âlâ. Zira o ağaç da kendisini sevdiğini görünce büyür, yeşerir; şarkı çoğalır, eskimez; yemek tadından yenmez, yanında yatmak istersin lezzetinden! Ancak senin sevdiği kadar sevmesi için ne zorlayabilirsin ne de bekleyebilirsin..."
Aşk ölçüsüzdür çünkü. Kimse siz kadar sevemez çünkü. Aşkın eni boyu bir değildir, yoktur çünkü. Sonsuz, derin... Siz seversiniz birini, ölesiye, delicesine. Ölçüsüzce. Sevdiğiniz sizin kadar seviyorsa, ki asla öyle bir ölçü tutmasının imkanı yok, karşılıklı olan her zaman için duygulardır(ölçülemeyen şey), platonik olmaktan çıkar halk ağzında. Karşınızdaki sizi illaki sizin sevdiğiniz kadar sevecek diye bir kaide de olmadığı sürece o ölçü asla tutmayacak. Haliyle sizin ki ya bir adım ileri olacak ya da bir adım geride... Dolayısıyla platonik kavramı doğuş kazanacak. Platonik olmayan aşk yoktur. Sevgi, saydı, fedakarlık, sadakat, koruma içgüdüsü hepsi aşkın içindedir. Bunlar ise her insanda eşit değildir. Zira insanlar fabrikasyondan çıkmış gibi yaratılmamıştır, günümüz insanlarının "yaratım"ları baz alındığında. Her biri farklı doğasında, her biri ayrı özelliklerle oluşmuştur. Aşk platoniktir. Platonik olmaması için aynı ölçüde sevmek gerekir ki. O da "imkansız"...
"Gönül inler, gönül bağırır; kalp ağrır, aşk çağırır..."
ÇAtLAk KALEM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder