15 Mayıs 2013 Çarşamba

Pedagojik Formasyon mu, O da "Kim?"



Şimdiye dek almadığım ders prototipi, sunum şekli, ödev biçimi, sınav türevi kalmadı, eminim. En çok da MEB’in, ÖSYM’nin ve YÖK’ün bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak yazıyorum bunu... Ayrıca, elbette ki sunum şeklimde eksiklik ve aksaklık olabilir, bunu en az benim kadar öğrencilik deneyimine sahip bireyler adına bir özür ve bir vefa borcu atfedin n’olur. Her türlü eğitim ve öğretimi gördük çok şükür. Müfredattan yana tam tekmillidir hesabımız. Sıra dayağı da gördük, kulağımızda çekildi, tahta gönye ile parmak uçlarımıza da vuruldu vakt-i zamanında, ne yalan söyleyeyim, neden?  Gık demedik yeri geldi. Gık yerine “peki” dedik en çok mesela.

Matematik derslerinde Beden Eğitimi yapılırdı, tabii. Bunu yaptıran hoca erkek diyebilseydim keşke. Elimde bir toplumsal cinsiyete koz olurdu en azından… Ne yazık ki emekliliğe ayrılacak olan hoca eğitti bizi bir sene. Süresini tamamlayacağını nereden bilebilirdik ki? O da nereden bilebilirdi ki 1'lere ders vereceğini... Daha başlangıçtı benim için, nereden bilebilirdim ki. Bugünkü matematiği “özellikle bu müfredata uyan” ilkokul hocama borçluyum. Sevgilerimi yolluyorum huzurlarınızda… “Öğretmenler kutsaldır” etiketi adı altında ne çok hoca var halbuki Türkiye şartlarında bir bilseniz, neler var neler… Hepsi emek mi veriyor sanırsınız, birçoğu cukka, para cepte! Hoppa, yurt dışında! “Ay, ders saati geldi; bir baş ağrım tuttu ki anlatamam, gel de ders anlat 40 tane kafaya…” Okulun dedikodusu bol, ayrı kalınmaz, lezzetli. Öğretmenler odası muhabbeti ayrı bir cezbedici… Misal, bir model gelir çizim yapardık Resim derslerinde. Devlet okulu okudum ben bu arada. Büyütmeyin gözünüzde! Elma, testi, bardak koyar çizerdik Resim derslerinde, lisede. Sandıktan atladınız mı bilmiyorum ama el amudu, el baş amudu yapmışsınızdır illaki diye ümit ediyorum bir kez bile olsa.  Ya da ne bileyim, en azından mum duruşu, ters takla falan… Yalan söylemeyin dedikodusu dönmüştür mutlaka, siz tarafından sınıfta. Din Kültürü derslerinde namaz kılmayı gösteren modeli de gördük biz, sure ezberlemeyi de.
Öyle yeri gelir geçiştirilmezdi. Gördük, aynı dersi 2 saatten 1 saate düşürmeyi de. Rehberlik gibi çağdaş modern toplum dersinde (!) de sınıf temizlemeyi de... Matematikte kalkıp tahtaya soru çözerdik, bilemezsek şayet güller açardı yanaklarımızda (!)

Aruz veznini de çözdük, nazım birimi dörtlük’ü de. Dersin başında hocanın sınıfa girişiyle verilen selamdı birçoğumuz için İngilizce. Hakkıyla öğretenler vardı aralarında, her zaman vardır. Dersi vaktinde işleyenler, konuyu öğretenler sonuna kadar, bunları eleştirmiyorum yanlış anlaşılmasın ama çoğunluk önemli Türkiye şartlarında ya işte, ondan bu meramım… Şimdi bu hocaları sorgulayacak gücü içimde topluyorum ve pedagojik eğitimlerinin bir yerlerinde mutlaka bir eksiklik veya tıkanmışlık görüyorum. Çocuklarına inilmesinden yanayım ya da ne hikmetse (!)

Bir şeye inanıyorum… Eğitim, en önemlisi belki de altın kurallardan, bir ülkenin geleceği için… Atanan hocaların çoğu pedagojik formasyondan yoksun insanlar... Birçoğu yalnız para için, düzenli maaş ve tatilleri için (mesleğin rahatlığı için(!) yapıyorlar Hocalıklarını. Oysa bu meslek bu kadar ucuz olmamalı bir ülkede, hele ki eğitim için… Bir kişi yüzünden binbeş yüz kişinin hayatı söz konusu, geleceği ile birlikte zira. İlelebet devam edecek verilen ve öğretilenle. Bir çoğuna sorsanız, çocuklarından bihaber; bir de gelmiş size hayatın zorluklarından bahsediyor. Mesleğin, gereklerinin, vazife ve sorumluluğunun, şartlarının ve elemelerinin doğru dürüst yapılması, belirlenmesi kanaatindeyim. Her baba yiğidin harcı olmadığı gibi, kendi sorumluluklarından yoksun bireylerin başkalarına çuvaldız batırmasındandır lafın özü, şikayetim. Üzerine düşülmesi gerek bu mesleğin. Yoksa bu kişilerin çokluğu bambaşka amaçlar uğruna inşa edilen bir yoğunluk silsilesi olacak gelecekte. Öğretmenlik itibarî bir meslek, saygın, sonsuz ve de derin. Yanlış kişilerin prototipiyle tekeline geçen bir meslek olmamalı. Parası için yapılmaması gereken bir meslek hiç olmamalı. Yapmayacaklarsa gerektiği gibi, bulaşmasınlar da. Bir kişinin ceremesini birçok kişi ile bir ülke çekiyor; çekecek ya da ülkenin “ömrü boyunca”. Böyle bir bedel ödemek gerekmiyor, zorunda değiliz. Hiçbir zaman… Hepsi için kutsal değil bu meslek, kimilerine fazlasıyla extra extra large… Öğretim pek çok kez “it’s Ok.” Peki o zaman, sözde değil özde soru cümlesiyle soruyorum: Elde var eğitim?

"Eğitim şart!" Kime kime? Sana, bana... Peki ya, asıl kime?
Modernleşme çağındayız... Her şey bunun üzerine kurulu şimdi artık. Çok daha önemli! Fazlalıkları çıkararak modernleşiyoruz ya, öyle alışılagelmiş ve çağa o şekilde ayak uyduruyoruz... Ağzımızdan "dilimizi" attık, evimizden perde ve halıyı, kafamızdan beynimizi ve bittabiî düşüncelerimizi... Sonuç: Modernleştik. Ben de modernleşiyorum hemen öyleyse; "topluma ayak uydurarak..." Düşüncelerimi attım mesela şu anda kim alırsa... Nakil mi? "Vaktim yok şekerim, uğraşamam onunla..."

14.05.2013
Beyin ölümü saati: 01.15
Modernim artık?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder