30 Nisan 2014 Çarşamba

Hezârfen Ahmed Çelebi

Harf kadar uzun cümlelerim olsun istiyorum,
Bir harf büyüklüğüne sığsın.
Bilmem ki çok şey mi istiyorum(!)
Harfler önüme yığılsın...

Zengin kalkışı yaptın ya gönlümden.
Oysa sağlamdı iniş takımları
Ne hayret'i bıraktın yanıma ne vuslat'ı şimdiden
Hani akıl unutur satır unutmaz'dı.

Düşünüyorum şimdi, düşlüyorum;
İsmimiz konulmadan önce, sahi var mıydık dünyada biz?
Kralı çıplak görme şerefine de nail oldum...
Hafıza tazelemek yerine, yedeklemiştiniz.




Ne Ajda gibi bir divayım ne de bir Nefertiti!
Yaklaşma bu ara komalarda, krizlerdeyim en gülmesinden...
Uçuyorum Super Man, Batman değil ama Hezârfen Ahmed Çelebi!
Küreğinle keyfimi sürüyorum ne yapayım kendi yelkenimden(!)

İç sesim kocaman konuşur dışından; dış sesim biçâre, yalnız ve içinden
Ay koparır çiçek uzatır o en hegemonik kalplerin gezegeninden...
Söyle ne olduk biz şimdi böyle, iki yaşamda bir mucize mi, yaşamın numunesinden
O gülüşünde saklıyım, kıpırdamam bir yere de gitmem ileriye, fi sene öncesinden...

Başladık bitiriyoruz işte yaşamı; ne gördük de ne öğrendik, bilmem.
İki yazı, bir söz götürebilirsek ne mutlu dertlerin cemi' cümlesinden.
Pi sayısı gibi dünyandayım işte, bana ne âhirin gölgesinden...
Boşver sen onu bunu da; nasıl hava orda, anlat bana meleklerin sesinden...

28 Nisan 2014 Pazartesi

Peri Masalı

Çok da uzak değil hani,
Bazen bir peri masalında bulursun kendini.
Sihirler, pırıltılar boca edersin onun üstüne,
Tozlarından serpiştirirsin tüm kötülüklerin üstüne, pembe...
Dans edersin kavalyenle
Aşk tazelersin kelebeklerle
Cadılara alışırsın, tabiata karışırsın...
O demez mesela asla: "sana ne be!"
Her şeyi hissedebilmeli şair ruh, bilirim neticede.
O da bir insan ne kadar bilebilirse işte(!)
Ama bilirim ki;
Özgürlüğüne kavuşmalı satırlarında, özgürce!
Hayal denizi sınırsız olunca zaten, açıl açılabildiğine...
İçinden tutup çekmeli de kendine bir kepçe.
Şato değil, çikolata eve de razıydık biz.
Kurt değil avcı yok etti bizim soyumuzu da.
Aşk değil aşığın ta kendisiydik biz.
Hakkını veresiye sağlam basardık, bu peri masalında.

' Aşk sonsuza çekilmişti
Bu dünyadan sevgisini kaybettiğinde...

25 Nisan 2014 Cuma

Sahipsiz Şiirler

Kalbimi sana maruz bıraktıkça üşüdü, cereyanda kaldı
Ama olsun, boşversene... Benim hep "sıkı giyin" diyen birilerim vardı!
Gönlüm yas tuttukça arkandan ağladı...
Ama sen de merhamet olmadığı için bıraktın beni arkada gözü yaşlı...
Ne'me lazım ki soğuk havalarda gezmeme, dolaşmama rağmen..
Yetkililer beni şöyle uyardı: "Çıkma dışarı!"
Tehlike doluydu etrafım, farkındaydım.
Ben gibi düşünmezdi karşımdaki neticede...
Şanslıydım ki, bi' parmak şıklatışıma bakardı, korumalarım vardı...
Üstelik bir telefon, bir duvar, bir dua ötedeydi yanımdakiler de...
Sevdim ki sevgilerim karşılıksız kalmadı.
Ve sevdim seni, sevmeye hüküm giydikçe ömrüm; üşüdü, sırtım açık kaldı...
Ayazdı hava, örtmedin, ellerimi hohlamadın, kimsesizdim, soğuktu dışarısı.
Çıktım dışarı. Ben çıkmasam hayat kolumdan sürükleyerek çıkaracaktı.
Ve üstelik gözlerim seninle doluyken, gözyaşlarım gözlerimde kaldıkça boğuldu.
Kimseler bilmez, seninle oradaydık biz aslında. Kalbim mi? Kalbim yarıçıplaktı...
Arkamdaydı belki birileri ama ben örtmelerini bekledikçe,
Birçoğu ellerinden geleni artlarına koymadı.
Ben seni sevdim ama en çok.. ama en çok.. seni sevdim.
Ama.. sen.. sen arkamda da değildin, yanımda da.
Karşımda da durmadın hiç bir zaman, inkâr etmem, Allah var.
Öldürürüm seni de hakkını yemem bak o konuda.
Ama bir gerçek var ki; yanımda olan sen değil, hislerimdi.
İşin aslı yani, bana düşendi.
Ve sen.. sen arkamda da değildin, dibimde olsan yanımda da...
Doğrudur "seyirciler", o.. O
İşin kötüsü o tüm korumacılığında olduğu gibi bu kez onlara değil, bana.
Sevdiğine...
Tek vuruşta parçalayıp dımdızlak bir başıma beni ortada bıraktı.

' En karanlığımda beliren
Sahipsiz, ıssız, siyah ve yetim şiirler...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Masal Değil Tarih Anlat Bana...

Masal değil tarih anlat bana
Doydu kalbim inan, masallara...
Yalan örülü değil, has bir gerçeklik olsun
Varsın acı olsun ama gerçek esas olsun.

Şimdiye dek masallarla uyuttular beni
Bundan sonra varsın sert olsun ama gerçekçilik olsun...
Hayalleri bırakalım bir tarafa
Gerçeklerle savaşalım, acıyı acıyla...

Savaşları anlat bana tarihleriyle
Satır satır tutmamı sağla tarihleri aklımda.
Öyle bir kazı ki hatta hiç unutmayayım
Öylece, senin ağzından dinleyeyim sadece tarihi;
Yeri gelir o bile yeter bana.

Aralara hikâyeler serpiştir tarihlerin
Öyle ki kocaman bir bütün olsun hikâyeler...
Böylece sesin eşliğinde çağrışır hepsi bana
Tarihe yazılırız hem, kim bilir, tarih olduktan sonra.

Tarihi böylesine sevdirmişken bana...
Minnet duyayım o tarihi sevdiren insana
Tarih tarihte kalmaz senin dilindeyken
Yaşanır yeni bir tarihle, yeni bir hayata...

Yiğitlerin nasıl savaştığını anlat bana
Nasıl mücadele ettiklerini ve nasıl yenildiklerini
Yenilgilerindeki o galibiyeti anlat hatta!
Kahramanları, kahramanlıklarını da anlat
Zırhların altındaki derin kalplerini, tenlerinde
O kalplerinde gizledikleri sevgileri anlat istersen
Asıl o yüzden kaybettikleri zaaflarını;
Kimseye söylemek istemediklerini, bu yüzden...

Aslında savaşmadan savaşıp yaralandıklarını söyle
Ya da gerçek savaşı kimlerin kazandıklarını...
Onların aşklarındaki o tarih öykülerinde bulalım;
Masal değil aslında tarih olduklarını...

14 Nisan 2014 Pazartesi

Bir Şarkı Tut Bir Mesaj Oku Olsun Bugün

Bir şarkı bir bitiştir bazen. Bazen bir başlangıç da olabilir bir şarkı. Bazı şarkılar yara üzerine yazılır ve o yaralı şarkılar yeni yaralar açar belki insana zamanla, kim bilir. Bazı şarkılar yarasızdır henüz. Bazıları zamanla yara alır. İşin garibi, bir şarkı ne kadar çok sevilirse ya da dinlenirse o kadar yara alır aslında, hemen her zaman bilinmese de. Ya da herkes tarafından tam garantiyle fark edilmese de... Bazı şarkılar... Hıh.. şarkıdır işte. Çok da kurcamamalı.

Ayy.. Tamam tamam "yine başlama"mak adına, "edebiyat yapma bu kadar" der gibi bu tarafa gelen sözünüzü dinliyorum şimdi. Şarkımı değil(!) Sizinle bir şey yapalım istiyorum bugün. İnteraktif olsun. Ne dersiniz?

Şimdi şöyle yapacağız: Ben bugün dinlemeniz gereken şarkı listesi vereceğim aşağıda, 30 madde. Siz de bana seçtiğiniz "bir şarkıyı" söyleyeceksiniz, Twitter veya Facebook email yoluyla sadece. Ben de size bir mesaj göndereceğim sonra. O mailde aldığınız mesaj gerçekleşsin istiyorsanız o şarkıyı mutlaka dinleyeceksiniz. Bu arada şarkıyı gerçekten dinlemeniz gerek, haberleşmemizden önce de olabilir sonra da tabii bu. Bu arada isterseniz gerçekten profil sayfanızda bile paylaşabilirsiniz o şarkıyı... Seçim sizin. Ve elbette ki özgürsünüz! (Ne kadar özgür olabiliyorsak işte...)

Şarkı Listesi

1. Hüseyin Turan - Sendeki Kaşlar
2. Sibel Can - Erkek Erkeğe
3. Şebnem Ferah - Mayın Tarlası
4. Sezen Aksu - Gözlerine Göz Değmiş
5. Ümit Sayın- Ben Tabii ki
6. Rengin - Aldatıldık
7. Berksan - Oh Oh
8. Mehmet Erdem - Acıyı Sevmek Olur mu?
9. Göksel - Sarhoş
10. Kıraç - Razıysan Gel
11. Zerrin Özer - Paşa Gönlüm
12. Cem Karaca - Bu Son Olsun
13. Deniz Seki - Masal
14. İlham Gencer - Bak Bir Varmış Bir Yokmuş
15. Müzeyyen Senar - Dalgalandım da Duruldum
16. İntizar - Büyük İnsan
17. Ezginin Günlüğü - Mutlu Aşk Vardır
18. Hazal - Bozuyorum Yeminimi
19. İlhan İrem - Boşver Arkadaş
20. Niran Ünsal - Şarap Misali
21. Demet Akalın - Giderli Şarkılar
22. Zafer Peker - Anlamazsın
23. Gökhan Tepe - Veda Makamı
24. Özcan Deniz - Nasip Değilmiş
25. Gökçe - Tuttu Fırlattı
26. Yonca Evcimik - Kendine Gel
27. Gülşen - Bir Taraf Seç
28. Gökhan Kırdar - Çek Faytonu
29. Emel Sayın - Gözleri Aşka Gülen
30. Tarkan - Beni Anlama


* Şarkılar; Türkçe dilinde, çeşitli tarzlarda, eski ve yeni şarkılardan karışık olarak seçilmiştir. Şarkı sırası tamamen raslantısal, karışık olarak düzenlenmiştir. Söz veya beste itibariyle kasıtlı bir içerik/gönderme içermemektedir. Her bir şarkının bir mesajı temsil ettiği düşünülmemeli, mesajlar spontane gelişmekte olup birbirlerinden farklılık taşıyabilmektedir. Bir kişi yalnızca bir şarkı seçmelidir. 2 ve/veya daha fazla şarkı gönderen kişinin maili dikkate alınmayacaktır. Bu yazı için belirtilen geçerlilik süresi boyunca, yukarıda bulunan şarkılar etkileme ve yönlendirme yapmaması açısından Murat Birol Facebook ve Twitter sayfasında video-fotoğraf veya herhangi bir yolla kesinlikle paylaşılmayacaktır. Mail dışında yapılan herhangi bir iletişim şekli (bağlantı altı yorumlar, açık bağlantı e-postaları, herkesin göreceği şekilde etkin paylaşımlar) dikkate alınmayacaktır. Katılımcının seçtiği şarkılar hiçbir şekilde başkalarıyla paylaşılmayacak ve afişe edilmeyecektir. Mesajların yanıtlanabilirliği için katılımcıların Çatlak Kalem & Muratça beğeni sayfası üyesi olması gerekmektedir.
15 Nisan 2014 saat 20.00'den sonra atılan mesajlar geçersiz sayılacaktır.
Görüşmek dileğiyle...
Keyifli dinlemeler...

11 Nisan 2014 Cuma

Serseri Seviyorum Ben (Tarzı Değişik Şiir)


Efendi değil, serseri seviyorum ben.

Sorun sende değil, ben de
Ne yapayım kendimi bildim bileli serseri seviyorum ben.
Deli dolu, enerjik ve de hareketli
Kafa tıraşlayan, çılgın atan, ordan oraya akan sen...
Hiç bir hatan yokmuş gibi sevinme de ama
Serseri seviyorum ben.

Anılarımı satmaya kalksam kaç kişi alırdı acaba?
Peki ya, tüm işlemler tamamlansa son raddeye gelse
Bu kez ben razı olur muydum son aşamada satmaya?
Bilemedim, düşündüm durdum, çokça tarttım düşündüm...
Anılarım bende mi kalmalı, suskuya büründüm.

Bu dünyada pekçok kişi birbirine kırgın, bakma öyle;
Ve bu yüzden birbirinden ayrık...
Ayrılık;
Bazısı belli ediyor bazısı belli etmiyor üstelik
Aynı mahallede yaşasa da aralarında bir mesafe birçoğunda da, yüzyıllık.
Bir baba çocuğundan ayrı, bir çocukluk...
Biri sevdiği birinden ayrı, bir ömür boyu'luk...
Beriki sevse de hoşnut değil, bir gözü yüksek mevkilik.
Diğeri bir dualık, bir şükürlük, kalbinde bir yeşillik.
Aman Allah'ım görmelisiniz;
Bir hafif öne eğimli duruş, bir dirsek kırışlı yanaşma, bir deli bakışlı öpücük
Aman Allah'ım bir delilik... bir delilik...

Dertlere gark eyleme onu, der, dua eder ten; tüm ruhuyla
Bir gözü beni görür diğerinde kendi, tüm haliyle
Aşk meşk öte dursun, sohbet koşuştursun dursun olağanca sevgiyle
Gönül yanadursun biçâre; "aman başkasına konsun, tüm çâre!"

Annesi kundaklamamış belli ki, ayak baş ayrı tellerde
Elde avuçta durmaz, içi içine sığmaz, kavruk savruk ve de derbeder
Kot ve deri ceket giyince de yıkılır keşmekeş mekanlar, sürünüp gerçekten olur beter
Perçemlese de kırdığı cevizlerle acımı; hepten yıkar berbat eder
Karar veremedim hava gibi, yağsam mı yağmasam mı, bilemedim üstüne.

Allah'ım; sevdiğinin uyumasını seyredersin ya hani
Senin bir sürü var, nasıl bir duygu acaba?


...
Yine de ayrılsa ayrılır, bana şiir yazmasa yazmaz mesela; der dururum.
Hayatının bir anından eksik etmez, sağolsun, bilirim.
Olsun;
Yanımdan ayrılmaz durmaz, peşimde her daim, yanımda başkasını süzerken
"Beter ol, sürün" derim, içim kıyılır hovardaya; üstelik birine daha göz kırparken!
Kıymet bilir, can verilir böylesine;
Sular seller çağlar hem, o yürürken...
Neyse, konu bu değil; efendi değil, serseri seviyorum ben.

9 Nisan 2014 Çarşamba

DOSTLUK'a Dair



Dostluk, insanın yaşama amacını önemli kılan, özellikle kötü zamanlarda varlığıyla gücünü gösterip insanı ferahlatan, kolay kolay elde edilmeyen, temeli sevgi, saygı ve sadakate dayalı bir kavramdır. Kimi zaman ortak bir gözyaşına, kimi zaman mutluluğa karışan, her insanın olmazsa olmazı olabilecek bir edinimdir aslında dostluk.

Son zamanlarda, çevremize baktığımız zaman özel ilişkilerimizde dahi paylaşımın nadir görüldüğünü, belirli çıkarlar üzerine kurulu "dostlukların" çoğunlukta olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliriz.Ayrıca, dostluk sadece iki kişinin sabah birlikte kahve içmesi, daha sonra  alışveriş yapmaları ve akşam olunca beraber konsere, sinemaya ya da maça gitmeleriyle sınırlı değildir. Dostlukta, her an kapısını çalabileceğin, arayıp bir konu hakkında danışabileceğin, sevincini veya sıkıntını paylaşabileceğin bir süreklilik söz konusudur. Sıkılmadan dinleyebilen, gerektiğinde çözüm yolları arayan ama ne olursa olsun daima mutlu olmanı isteyendir dostluğun altında yatan düşünce. Günümüzdeki dostluk anlayışı ise, tüm bunlardan uzaklaşmış, ortaklaşacılıktan çok bireyselliğe dönüşmüş bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, birlikte okuduğumuz zamanlarda bir şeyler paylaştığımız bir doktor arkadaşımızı, ileride sadece hasta olduğumuzda aramamız gibi... Oysaki dostluk, hayat devam ettiği sürece tazelenen, olayların birlikte yaşanmasını, paylaşılmasını gerektirir. Dostlukta "karşılık" önemli bir faktördür. Açıklamak gerekirse; devamlı senin aradığın, hep senin anlatıcı olduğun, kısacası "sen"in merkezde olduğun bir ilişkiden ibaret değildir dostluk. Bu durum, bireysellikten öteye geçmediği gibi, bu tür karşılıksız ilgi ve sevgi insanı belirli bir zaman sonra usandırabilir. Senin aradığın kadar karşı tarafında araması önem taşımalıdır ki dostluk ilişkisi dengeli bir şekilde yürüsün. Yoksa bir yere kadar. Bu yüzden, dostluk ilişkilerinde vefa-hakikât oldukça önemlidir. Bir o kadar karşılık beklemeden içinden gelerek hareket etmektir. İşte bu yüzden karşılıksız olması, içten gelmesi önemlidir. Sırayla da değildir, parayla da değildir anlayacağınız. Karşılık burada farklı bir boyut kazanır işte. İllaki bir karşılığın karşı taraftan beklenmeyeceğini bilerek hareket etmek burada kastettiğimiz şey aslında. Doğal hareket etmek. Tıpkı eve meyve suyu almak gibi, bir gün bir pastaneden simit alıp yoksul birine yardım etmek gibi; karşılık beklememek...

Sonuç olarak, alabildiğine genişleyen ve çeşitli sevgileri karıştırmaksızın içinde barındıran, bölümlendiren muhteşem yaratı ve tasarı insan kalbinin bir bölümünü de dostlar, dostluk ilişkileri oluşturur. Onu bunu aça aça, sündüre genişlete asıl kavramları açmadığımızın farkındayım, farkında olalım da lütfen bundan sonra. Dostluğun açılımında; Dayanışma, Ortaklık, Sadakat, Tevazu, Lütufkârlık, Uyum, ve Karşılık mevcuttur. Tüm bunlar bir araya geldiğinde dostluğun varlığından söz edilebilir. Kalp mi... O zaten muazzam mükemmel ve muhteşem bir şaheser... Nereye, ne yönde hareket edeceğini gayet iyi bilen...

12.04.2009 (Sevgili D, F, İ, Z, N başta olmak üzere tüm dostlara gelsin bu yazı. Seneler öncesinin yazısının altına içime sine sine bir de imza benden...)

7 Nisan 2014 Pazartesi

Yurdum "Metropol" Manzaraları / 2












Madem dünya benim dünyam; benim hastalığım var, zaman zaman. İnsanım ben üşütür yine hasta olurum. Belki de en çok böyle insan kalleşi şeyleri duymayan kulaklarım var, engellere bile sığmayan(!) Üstüne öğrenciyim, öğrenci koşullarında okuyan. Kamu ulaşım araçlarını kullanıyorum genellikle. O parayı biriktirerek kendimi mutlu ettiğim lüks zamanlarım da var, başkasının hakkına gaspetmeden veya karışmadan, kıskanmadan. Ayrıca yitirdiklerim var aile yaşantımdan. Biriktirdiklerim var aileden öte olan. Kokoşluğumun da tuttuğu olur ama sadeliği severim genelde, pastel tonları ayrıca, bilenler bilir. Bir de dostlar efrâdında sınırlarım bellidir. Tek bir çizgidir etrafımda. Gelirken görmüşsünüzdür yolda. Hı, yolda demişken sahi, yolda bana bir erkek de sarılabilir, beni öpebilir. Bir önceki yazıda dediğim gibi, yalnızca karşımdakine ve onun duruşuna bakarım toplum içinde. Topluma değil. Hesap vermem kimseye, savunma hissetmem. Kimseyi de böyle bir durumla karşılaştığında yargılamam. Yadırgamam da. Neticede, bana ne'dir. Ama şu bir gerçektir ki kurallarımda, İnsanlar içlerinden nasıl geliyorsa öyle davranırlar bana. Kimseye kota koymam, kredi vermem. Ne güzel söylediniz bakın, “diğmi, kimimdir ben?”

Ön yargılı olmadan tanımaya çalışırım karşımdakini bu arada. Kulağımla, başkalarından duyduğumla değil. Bizzat, kendim tanımaya çalışırım karşımdakini de. Görerek ve de değerlendirerek. Referans almaya gerek yok. Toplumun genel beğenisine göre hareket etmeye de. Çünkü belki bir başkasına kötü davranan bana iyi davranabilir. İnsanı insanca tanımalı. 

Ve insanlar... Biz birlikte aşılacak yollarımız varken, o biz,  o birlikteliğe asla yakın olamadık. O birliktelik hiç oluşmadı. Bundan sonra kendi içinizde olsun umudunuz ama o birlikteliği beklemeyin artık, rica ediyorum. Zira herkes karşındakinden bekliyor böyle birdurumda ilk adımı ve herkeste o varolan gurur aşılmıyor bir türlü. Zincirler geçmiyor böylece iç içe, aksine domino taşı gibi yük olup devriliyor birbirinin üstüne. “Hamur” böyle denilip kenara çekiliveriyoruz böylece neticede. Unutmayın, illaki bir şeysiniz, bir şeye dahilsiniz yaşadığınız sürece de. Ölümünüzden sonra kanıtları olmayacak sizi sevmelerinin, istediklerini diyebilirler. Ama “ölünün arkasından güzel konuşur” hep bu millet, ne me lazım! Oysa bilmezler ki ölüm de yaşamdan, "ayrılık da aşktan" der ya hani Attilâ İlhan. Ama işte yaşarken de ölürsünüz bir taraftan ve iki ölümlü bir yaşam sürer böylece dengeyi bozmadan. Yaşadığımız tarafın bu taraf olduğunu düşünsek de biraz yaşatsak bizi keşke. Öbür tarafta nasıl olsa öleceğiz, ruhumuz duymasa da. Yaşamın çarkı bu. Yaşamın çarkına da! Sürecek döngü elbet bir şekilde. E kucakladınız gittim ben öyleyse.



4 Nisan 2014 Cuma

Yurdum "Metropol" Manzaraları / 1

Benim memleketimde parasına göre "ezik" olur insan. Sağlığına göre ezik olur insan. Özürün varsa, engelin varsa “canısındır, kıyamaz…” Bunda bile ego ve kibir kokar sözleri. Sanki kendi tastamam gibi! Sanki kendi doğaüstü gibi! Oysa bilmez, düşünemez; herkesin o mutlu ömür serüveninin içindeki, uzuuunn üç gününün içinde, engelli adayı olacağını aslında(!) Kusura bakma'maya alışmışızdır ya en çok, işin garibi... Öte yandan, düşüncesine ne itibar edilir ne itimad. Birileri senin gibi düşünüyorsa, doğrudur o yargı, karar ya da cümle. Çünkü tek bir doğru vardır(!) O da kendi merkezinde döndüğü dünyanın evladı, yine kendi bildiği… Varsa güç vardır, yoksa muhtaçlık, âcizlik…

Benim memleketimde ayrım vardır, öğretilmişlikler vardır ve o öğretilmişliklere endekslenmiştir hayatımız. Onlar varsa sende, tamamdır. Biliyorsan bu öğretilmişlikleri, that's okay! Yoksa... Bin taş yağar ya başına, mazallah… Bir erkek bir erkeğe sarılsa “ne iş?” denir, örneğin. Kızlar arasında serbesttir bu(!) Onlar canayakındır(!) Böyle düşünülerek, kızlar yüceltilir, erkekler ayıplanır. Hani hep pozitif ayrımcılık diyince kadınlar akla gelirdi! Ayrımcılık kavram olarak kalkmalı diyorum ben. Bunun gibi bir şey anlattığım, çok uzak değil. Erkek savunma gereksinimi duyar. Kadın toplumda daha rahattır. Erkekte dışlanma korkusu vardır, baskı hisseder üzerinde. Hayır, bu sözüm de bas bas bağırıp "kadın hakkı" ya da "yaşasın maskülenlik!" diyenlere gelsin istedim sadece. "Her iki tarafta" kabulümdür yani(!) Ama gerçekten, böyle bir durumda kalsa bir erkek, açıklama ihtiyacı duyar ve yapar da karşısındakine savunmasını. Erkekler Nemrut’tur ya zaten(!) Erkeğin böyle bir hakkı yoktur. Sarılma ihtiyacını yalnızca karşı cinsiyle gidermelidir(!) Yer "homoseksüel" imajını, oturur yerine yoksa. Sıfatlamak bu kadar basittir işte... Ayrımcılık bu denli bu ülkede. Birini tanımak da öyle… Bu erkekler için olan örneği daha çok kenarda köşede bekleyen kokoşlardan bile duyabilirsiniz. Toplumun önde gelen "modern"leridir ya onlar(!) Yılbaşında parayla süslü çam ağacından farksızlardır oysa gözümde!

Modernlik gerçekten giyside, arabada, bir "şey" de mi veya dünyanın bir yerinde mi; yoksa zihnin sınırları içerisinde mi?! Ah şu düşünce biçimleri… Sizleri bilmek bile zevk veriyor bana bugünlerde. Okumayı seviyorum, en çok da düşünceleri okumayı… Menfaatine göre yaşar insanoğlu, işine nasıl geliyorsa öyle… Kardeşlik, dostluk olmasını mı bekliyorsunuz siz de bu sınırlar içerisinde bir durakta takılıp düşünerek. "Buradan geçmiyor o yavrum, çok beklersin..!"  Benim memleketimde çok “adam” vardır. Öyle ki... Kadınlar bile adamdır, adamların gözünde. Bir hayvanlar yer bulamaz, bir de birkaç "insan yüzkaraları, soy müsvetteleri"…(!)İşe yaramayan çer çaput takımı, levazımlık hatta(!)  Gerisi şahane ötesi bir hayat ve mükemmel kendileri!!!

Yazıkkk!!!

*Hiç öyle hava atma bana, insansın işte!!! Bugün herkesin parmağını gösterip tırnağını yiyerek imrendiği (sana verdikleri değer sayesinde), yarın herkesin eliyle gösterip herkesin en son olmasını istediği kişi (sana verdikleri değer sayesinde)!!! Şartlar hep eşit. Koşullar hep sağlanmış. Kalp sende, kalbi yürütmek senin elinde. Kalbimi yürüttüm ben, beni de koydular bir yere. Anlamadım... Ama burada benim gibi düşünenler var. Oysa ben başka düşüncelere de gayet açığım ve saygılıyım. Tutmasam bile ya ak ya karayım. İşlerine gelene bir rengim sadece, ilerleyebildikleri kadar eşlik ederler bana. Herkes gibi yolum uzundur bir de oldukça (herkes gibi) meşgulüm bu ara... dünya telaşesiyle. Sanki sadece dünyaya aitmişiz gibi... Hı, bir de köşeyi döndükten sonra sağda sırtını döndüğün yerdeyim ben.
O "aykırı" tabelasının üzerinde!



Devamı için bekleyin => 07.04.2014 Pazartesi

2 Nisan 2014 Çarşamba

Yaz Düğünü



Bahar dallı düğün masası kurmuşlar
Bana sormadılar ki,
Sorsalar durdururdum tüm işleri
Nikâh masası kurmuşlar bir de; telli duvaklı sandalyesiyle...
Balkan ezgileriyle oynayacakmışım kendi düğünümde...
Hayalleri çaputlara bağlayıp,
Çeyizlerimle yüklüklere kaldıralı çok geçmişti oysa
Fiyonklar atarken, süngülerinden nasibimi alalı
Miğfersiz savaşlara, çatışmalara katılalı
Geçmişi sandıklara kaldıralı
Sandıklarım insan olalı epeyce geçmişti oysa
Yaşım gelmiş...
Hayır, bilmiyorlar, yaşım geçmiş...
Yaşım mâzide...
Peki ya mâzi nerede?
Yalınayak basıyor fotoğrafta mâzi, yerlere.
Elma şekerinden kırıntılar var dudaklarının kenarında;
Gülümsüyor...
Koşuşturuyor sonra, ellerini kavrayan o büyük eli tutarak;
Bileklerinden sarkıyor nazar boncuklu bilekliği.
Dağ karanfili topluyor, taç yaprakları fuşya...
Şarkı söylüyor bir yandan o büyük ele:
"Olur ya dara düşerim ihtimal, gülüne su ver, unutma;
Olur ya dara düşerim ihtimal, baba kapıyı kapatma!"
İnanır mısınız?
"Aynalı körük" bile almışlar bir de; ayak diretirsem diye...
Vazgeçmeyeyim diye, garantiye almışlar kendilerini akıllarınca.
Şaka gibi... Oysa yalnızca türküden ilham almışlar işte!
O pabuçları da ben giymem ayrıca, bana ne,
Giysem de bastırmam hiç kimseye...

Çatlak Kalem