Kim ne derse desin, hep alışmışız. Hep hazır beklemeye, hep ayağımıza gelmeye, önümüze konmaya. Merhum anneannemin dediği gibi "İpliğimi takıveren olsa, iğnemle dikiveren olsa..." hesabı alışmışız hazırı elde etmeye. Üretim sıfır, tüketim maksimum boyutlarda. Neden? Çünkü üretimde emek var, çaba ve gayret, belki biraz yetenek ve maharet, azim belki hırs, bayağı da çalışkanlık, başarı, hamaratlık var. Kaçış noktamızda devreye giren, irademizi hakim kılan ve karşısında yenik düştüğümüz şey ise üşengeçlik. Her şey hazır..oh gel keyfim gel. Ekmek elden, su gölden, uyku Allah'tan, şans talih kader kısmet, inşallah maşallah hoppala! Aklın var fikrin var, duygun ve düşüncelerin var. Hatta yaşama dair çoğumuzun birikimi, tevrübesi var. Hikayelere masallara da alışmışız hep hazır. Dedemizin dedesinden beri aynı masallar dillere pelesenk! Ne bir yol katetme ne de bir geliştirme. Ancak kulaktan kulağa aktarılırken malum değişmeler söz konusu! Masal veya hikaye yazmak bana düşmez ama en azından üretim adına hayal dünyamıza insek ve varolan kahramanları biraz gelişmeye zorlasak! Mesela somurtkan, beğenmez, kibirli, burnu havada, zalim Nemrut ile hoşgörülü, çiçekle böcekle arkadaş, iyiliksever, peri masallarının insan dünyasına odaklanmış versiyonu Pollyanna gelse karşı karşıya! Aynı dünyadalar zaten. Farklı bi şey yok ortada! Aynı dönemlerde birbirlerine aşık olma ihtimalleri ne olurdu diye bi tahmin yürütmek isterdim. Zıt kutuplar birbirini çeker derle ya hani. Büyük aşklar nefretle başlar filan. E, Nemrut da nefretin bataryası! "Zulümün Kralı" var! N'olurdu? Bir etkileşim tabii akabinde kim baskın gelirdi! Düşünün Pollyanna ağır basmış ilişkide. Nemrut'la birlikte çayır çimenlerde börtü böcükle konuşup çiçek topladıklarını. Nemrut'un en ufak şeylerle mutlu olan kızımızı dizine yatırıp yüzüne şarkılar söylemesini, papatyalardan taç yapıp takmasını... Nemrut baskın gelirse de Pollyanna'nın vay haline olurdu. Meşhur şarkıcımız Alex'in yakınlarda çıkardığı single'ı "Depresif Pollyanna''a ilham olacağı muhakkak bir yana, o böcekler zifiri karanlığa bürünen zindanlarda yalan dolan olurdu. Görürdük o zaman onu, yılanla çiyanla ahbap olurken o zaman(!) Kaderi değişirdi, bambaşka bir senaryoda bulmak kendini kolay mı öyle. Tabiatına, fıtratına aykırı bi'kere! O zaman görürdük zalim hayat karşısında bile mutlu duran, küçük mutluluklara yelken açan hayatlardaki Pollyannacılık oyununu. Ali Cengiz oyununa dönüşüverirdi birden! Ne dayancakları merkez kalırdı ortada o zaman, ne inanç sistemi. Hepsi çöktü bitti. "N'oldu?" sorusuna duyulan öfekenin biri bin para olurdu o vakit! Pollyanna'yı kurtarmaca en kötü, şantajla mutlu sona bağlamaca filan. Bi'şeyler çıkardı muhakkak canım. Sahte mutluluklarla bir prens gelir kaçırırdı hikayeden zalim kralımızın elinden. Ama bir düşünseniz ya birbiriyle bağlantısız iki zıt karakter aynı karede! Bir tarafta temiz yürekli Polly diğer yanda asık suratlı, mahkeme duvarlı Nemrut! Biz şu halimizle arada mütareke yaratırız ikisi arasında ayrı, hayat mücadelesinin içinde, bir de onlar uğraşsınlar! Hep biz hep biz, biz çektik onlar da çeksinler, bakış bu! Değil mi ama?! Araya bir de Murphy girerdi hatta! Başlasın kaos! Eşkenar üçgen olurdu hatta bunlardan, güzel, izlemesi keyifli! Murphy, yasalarıyla ikisini de harcardı belki filmin sonunda, romanın ortasında. En kötü Pollyanna'dan Nemrut'a gelen bir ağıtla biterdi! Hayatın olmazsa olmaz üçgenini kuracakları kesin ama. Yasaklanmış bir aşk üçgeni! Tükenmeden alın, çıktı tüm müzik marketlerde, soğuk su ile okunması tercihimiz, çok yakında sinemalarda! Yürekleri dağlayan "Kestik..."ten "Üç iki bir Kayıt"a uzanan deli bir hikaye! Aşk, entrika, ihtiras, intikam hepsi burada, bir arada! "Nemrut, Polly & Murphy"...
11 Temmuz 2012 Çarşamba
< Nemrut & Pollyanna >
Kim ne derse desin, hep alışmışız. Hep hazır beklemeye, hep ayağımıza gelmeye, önümüze konmaya. Merhum anneannemin dediği gibi "İpliğimi takıveren olsa, iğnemle dikiveren olsa..." hesabı alışmışız hazırı elde etmeye. Üretim sıfır, tüketim maksimum boyutlarda. Neden? Çünkü üretimde emek var, çaba ve gayret, belki biraz yetenek ve maharet, azim belki hırs, bayağı da çalışkanlık, başarı, hamaratlık var. Kaçış noktamızda devreye giren, irademizi hakim kılan ve karşısında yenik düştüğümüz şey ise üşengeçlik. Her şey hazır..oh gel keyfim gel. Ekmek elden, su gölden, uyku Allah'tan, şans talih kader kısmet, inşallah maşallah hoppala! Aklın var fikrin var, duygun ve düşüncelerin var. Hatta yaşama dair çoğumuzun birikimi, tevrübesi var. Hikayelere masallara da alışmışız hep hazır. Dedemizin dedesinden beri aynı masallar dillere pelesenk! Ne bir yol katetme ne de bir geliştirme. Ancak kulaktan kulağa aktarılırken malum değişmeler söz konusu! Masal veya hikaye yazmak bana düşmez ama en azından üretim adına hayal dünyamıza insek ve varolan kahramanları biraz gelişmeye zorlasak! Mesela somurtkan, beğenmez, kibirli, burnu havada, zalim Nemrut ile hoşgörülü, çiçekle böcekle arkadaş, iyiliksever, peri masallarının insan dünyasına odaklanmış versiyonu Pollyanna gelse karşı karşıya! Aynı dünyadalar zaten. Farklı bi şey yok ortada! Aynı dönemlerde birbirlerine aşık olma ihtimalleri ne olurdu diye bi tahmin yürütmek isterdim. Zıt kutuplar birbirini çeker derle ya hani. Büyük aşklar nefretle başlar filan. E, Nemrut da nefretin bataryası! "Zulümün Kralı" var! N'olurdu? Bir etkileşim tabii akabinde kim baskın gelirdi! Düşünün Pollyanna ağır basmış ilişkide. Nemrut'la birlikte çayır çimenlerde börtü böcükle konuşup çiçek topladıklarını. Nemrut'un en ufak şeylerle mutlu olan kızımızı dizine yatırıp yüzüne şarkılar söylemesini, papatyalardan taç yapıp takmasını... Nemrut baskın gelirse de Pollyanna'nın vay haline olurdu. Meşhur şarkıcımız Alex'in yakınlarda çıkardığı single'ı "Depresif Pollyanna''a ilham olacağı muhakkak bir yana, o böcekler zifiri karanlığa bürünen zindanlarda yalan dolan olurdu. Görürdük o zaman onu, yılanla çiyanla ahbap olurken o zaman(!) Kaderi değişirdi, bambaşka bir senaryoda bulmak kendini kolay mı öyle. Tabiatına, fıtratına aykırı bi'kere! O zaman görürdük zalim hayat karşısında bile mutlu duran, küçük mutluluklara yelken açan hayatlardaki Pollyannacılık oyununu. Ali Cengiz oyununa dönüşüverirdi birden! Ne dayancakları merkez kalırdı ortada o zaman, ne inanç sistemi. Hepsi çöktü bitti. "N'oldu?" sorusuna duyulan öfekenin biri bin para olurdu o vakit! Pollyanna'yı kurtarmaca en kötü, şantajla mutlu sona bağlamaca filan. Bi'şeyler çıkardı muhakkak canım. Sahte mutluluklarla bir prens gelir kaçırırdı hikayeden zalim kralımızın elinden. Ama bir düşünseniz ya birbiriyle bağlantısız iki zıt karakter aynı karede! Bir tarafta temiz yürekli Polly diğer yanda asık suratlı, mahkeme duvarlı Nemrut! Biz şu halimizle arada mütareke yaratırız ikisi arasında ayrı, hayat mücadelesinin içinde, bir de onlar uğraşsınlar! Hep biz hep biz, biz çektik onlar da çeksinler, bakış bu! Değil mi ama?! Araya bir de Murphy girerdi hatta! Başlasın kaos! Eşkenar üçgen olurdu hatta bunlardan, güzel, izlemesi keyifli! Murphy, yasalarıyla ikisini de harcardı belki filmin sonunda, romanın ortasında. En kötü Pollyanna'dan Nemrut'a gelen bir ağıtla biterdi! Hayatın olmazsa olmaz üçgenini kuracakları kesin ama. Yasaklanmış bir aşk üçgeni! Tükenmeden alın, çıktı tüm müzik marketlerde, soğuk su ile okunması tercihimiz, çok yakında sinemalarda! Yürekleri dağlayan "Kestik..."ten "Üç iki bir Kayıt"a uzanan deli bir hikaye! Aşk, entrika, ihtiras, intikam hepsi burada, bir arada! "Nemrut, Polly & Murphy"...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder