1 Mart 2013 Cuma

İletişimde Mesajlaşma Teknikleri


Erişim-Bilişim-İletişim derken çağı yarıladık erkenden sanırım. Hoopp sıradaki! İple çekiyorum, acaba ne çağı gelir ardından. Telsizin kullanıldığı yıllarda geliştirilen mors alfabesinin cep telefonlarındaki alfabetik rakamsal tuş takımlarına meydanı bırakması; kullanıcıların da kullandıkları dilin ötesinde yeni bir dil literatürü yaratmasına vesile oldu, kuşkusuz. İletişim araçlarının önceleri yalnızca iş adamları, devletin ileri gelenleri, sanatçılar ve toplum erkanlarının ellerinde olması ile şimdilerde söz konusu araçların 3 yaşındaki çocuğun (yaş sınırı düşmeye meyilli/pek yakında anne karnında!) elinde dolaşması apaçık ortada öte yandan. "İletişim" araçlarının ne kadar "iletişime müsaade vermesi" de bir diğer tartışılır nokta tabii. Mazallah, bütünleşik tabanlı veriler sayesinde hesap makinesi, fotoğraf makinesi, müzikçalar, kamera, ses kayıt cihazı... gibi çok amaçlı görevleri de var her birinin. Ayrı ayrı, amaçlarına göre modellenmiş çeşitlerde üstelik. Kişiyi bireyselliğine iten bir güç yani aslında. "İletişim" sağlanması da kişinin arzu ve ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştiriliyor tabii. Müsaade ettiği kadarıyla görüşüyorsun kendileriyle, henüz randevu talep etme aşamasına geçemedik neyse ki. Derken dilde birrakım "bozukluklar", keza davranışta. E, durum kitlesel olunca da dünyaca oralara buralara kaymaca yaşanmıyor değil hani! Ve bugünkü dersimiz, "İletişimde Mesajlaşma Teknikleri"...

Dış dünyada çok yaşıyormuşuz gibi kopup kendi iç dünyamızı epeyce bir ötelediğimiz şu günlerde, içimizden ne kadar uzak olursak o kadar iyi o kadar kafa rahat diye düşünüyor bir kısmımız. Ötekileşmenin âlâsı içimizde aslında. Şöyle bir dönüp baksak, neler göreceğiz halbuki... Derken, cep telefonlarının artış gösterdiği yıllarda revaçta olan mesajlar/sms'ler günümüzü sarmış sarmalamış durumda adeta! Geçtim televizyon kanallarını, yarışma programlarını; reklamlara, kurumsal halkla ilişkilere bile hizmet veriyor, helal olsun... Olmasa n'apardık diye alamıyorumda kendimi, durumu sorgulamaktan. Bu denli herkesle ve her şeyle içli dışlı olduğumuz günümüzde en çok da davranışlarımız etkileniyor bu iletişim araçlarından yazık ki. "Yazık" dedim, bilmem kötü mü ettim ama pek çoğumuz için olumsuz neticeler teşkil ediyor ve olumsuz etkiliyor gibi geliyor bana. Nedense götürüleri getirilerinden daha çokmuş gibi geliyor bana. Televizyona çıkıp da bas bas bağırıyorlar ya hani "adam"lar, o yüzden en çok bu endişem(!) Sahi, davranıştan söz edecektim nerelere geldim. Laf lafı açıyor azizim, görüyor musun bak?! Neyse, okuma kadar yazmayı çok seven bir millet olduğumuz için(!) -bunu özellikle de okuma-yazmayı statü simgesi olacak kadar hayatımızda belirgin kıldığımız için söylemek isterim, çok içten bir gösterge değil mi, sizinde içiniz parçalandı, çekinmeyin, indirin gözyaşlarınızı- sms'lere pek bir düşer olduk günümüzde. Derken medya genişledi, sosyalleşti filan. Yalan söyler olduk, içten davranmaz olduk, bilmiyorduk bilir olduk, kendimizi kanıtlar olduk, "ben varım!" olduk, "sen kimsin?" olduk, samimiyetsiz olduk, gösteriş meraklısı olduk, tokun haline özenip şükretmez olduk, açın halinden de anlamaz olduk, kıyas-mukayesesever olduk, (uzakken yakın olduk tezinin aksine) yakınımızdan uzaklaşır olduk, gerçekçi bulmadık, bazen önümüze geçti her şeyin aşkı, sevgiyi, dostluğu, akrabalığı yıpratır olduk, karşımızdakine güvenemez olduk, kendimize inanamaz olduk, rekabetçi olduk, polemikçi olduk, dedikoducu olduk gibi... gibi... mış gibi... Diller geliştirdik kendimizce, biribirimizle, bazen isteyerek yapar olduk bazen maruz kalır olduk. Sahiplenir olduk, içselleştirir olduk. Vardık yok olduk yani. Yoktuk çok olduk! İlk kez karşılaştığımız andaki tepkiler zamanla kanıksanır oldu, yadırganmaz oldu. Sâfi hallerimiz kayboldu. Hatta o kadar çok kullandık ki kullanmayanları ayıplar olduk, kınar olduk, alınır olduk bu denli! Gülen surat konulmalıydı cümle sonlarına. Üç nokta genelde sözlerin bitmediği yere, gider yaptığımız yere geldi edebi ürünlerinde kullanımının dışında. Böyle harmanladık gitti işte kendimizle, iletişim ve etkileşimimizle, davranışımızla araçları. Sabahtan akşama kadar yalnızca "telefon" olarak kullanılmadığı için. Lavaboda, banyoda, yatakta eşlik ettiği için. Bir uzuvumuz olduğu için bu kadar sahiplendik. Sahiplendiğimiz şeyi zaten çoktan içselleştirmiştik ve dahi sahiplenici unsurlardan dolayı içselleştirdik. Dönüşümlü. Lol, kib, bye, inş, öpt, aeo'ydu -Allah ve inşallah bile kısaldı yani o derece(!)- başta algılayamadıklarımız. Sonra baktık ki kullanmadan edemiyoruz. Zaman zaman kendimizi soyutlayıp düşünüyoruz sadece. "Bu ne lan?!" deyip kalıyoruz en fazla. Ama kullanıcı olarak durumun içinde buluyoruz kendimizi. Kendimizi öteleyemiyoruz bu mevzudan.

Trajikomik geldi bana. Biraz yalan, biraz davranışa etki, biraz da insanlaradır mesajım. Geçenlerde görmüştüm, hoşuma gitti ve paylaşmak istedim siz değerli'lerle. Cep telefonları mesajlarında ya yaşamışsınızdır aynısını ya da yaşatmışsınızdır bilmem ama tespit doğru, gerçekçi bir saptama!

"Çıktım yoldayım. (Evde.)

Tamam geç kalmam. (Giyiniyor.)

Şimdi geldim şimdi. (Evden çıktı.)

Yoldayım ya. (Durakta.)

İndim otobüsten. (Yeni bindi.)"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder