Müzik cennetle yeryüzü arasında bir köprü adeta. Öyle öyle olmasına da her müzik için mi söylenmeli, orası göreceli işte. Malumunuz, Türkiye'de müzik sektörü biraz ağır aksak, sallantı yaşıyor. Müzik, duygulara seslenen dünya, ticaret için yapılıyor son yıllarda. Bunu verilen çalışmalardan anlamak oldukça mümkün. Her şey, kelime seçimleri yapılmadan, cümlelere dikkat edilmeden şarkı sözünü oluşturmakta. Ve tabii, toplumda popülist cümleler, sosyal ağlardan-medyadan türeyen kalıplar girmekte artık şarkılara. Müzikle gıy gıy bir eşlik içinde bantlara kaydedilmekte ve insanlar bunu dinlemekte. Tekstil sektöründe sıkça merak ettiğim soruyu müziğe dönüştürmekte mümkün hem, diğer sektörlere aksettirileceği gibi. Sunulanı mı dinliyoruz yoksa kendi tercihimiz mi gerçekten? Bu bir döngü sorusu gibi geliyor bana. Çok gezen mi çok okuyan mı gibi, tavuk-yumurta gibi, sanat sanat için mi toplum için mi gibi, bir kilo demir mi pamuk mu gibi. Çok dinleyen bilir sanırım burada da. Her türlüsünü.
De... Genelde durum aksine özümüze yansıdığında marjinal, orijinal ötesi şarkılar dinliyor toplum, herkes aslında "elit" göstermek adına. Herkes bu imajı biliyor az çok ve bürünüyor maskelere, kalıplara. Buna daha önceki yazılarımda değindiğim için transit geçiyorum. Ancaaakk.. Bilinmeyen bir denklem de var ortada. İşaret etmek istiyorum hemen. Arabesk ruhumuz. Hani şu türlerin içinden senelerdir uğraş veren didilşilen yeri gelip aşağılanan tarz. "Arabesk". Damar-slow tarzı yani. Yüreği derinden yaralayan aslında yakalayan, can evinden vuran şarkılar. "Rakı masasını da kur, tam olsun", "kendimi jiletleyesim geldi" gibi kinaye-alay sezdirilen şarkılar. Sanki dinlemiyoruz gibi. Dinleyenler kıroymuş gibi. Halkın alt tabakasına itilip depilen şarkılar. Söyleyenler de belli bir kesim. Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Kibariye, Hakan Taşıyan, Güllü...vb. Hani içi geçmiş şarkıcılar. Bakımları, tarzları ile konuşulmayan, magazinel sansasyonel taraklarda bezleri bulunmayan yorumcular. Hı, ama yarın öbür gün bir şey olsa haklarında hastalık, ölüm. İşte o zaman "onlar da bir zamanlar insandılar..." Her şey bir kenara atılıp unutularak "muhteşem bir yorumdu", "Türk müziğine engin bir soluk getirdi" tarzı haber başlıklarını görürüz medyada en basitinden. Yani, medyada düzen-i dünyadaki riyakarlığa ayak uydurduğu sürece "bizden"! Ya da sunulan bu, maruz kalınan şu süreçte. Dedim ya, her yerde çıkılmaz bu ikilem aslında. Damar dinlerken yalnız olmamızın sebebi bu. Bize öğretilen toplumda dışlanacağımız bazen. Dinleyenlere alaycı yaklaşım, küçümseme izlenimleri, her kötü bir şey. Onlarsa aslında ayrı bir zenginlik kaynağı. Çeşitlerden yalnızca biri. Emin olun, yabancı ülkelerde de var bu tarzlar. Onlar da çok marjinal değiller yani! Ruh bir gıdaya ihtiyacı varsa "müzik"le, hani denir ya, her gün aynı yemeği yersek olmaz bu. Sıkılırız, sorarım size, yiyebilir misiniz? İşte bu da öyle, açıklaması bilinen bir tabirle. Diğer türleri de besleyen bu şarkılar, yeri geliyor hem. Hepsi birbirine bütünleşik, ayrılmaz bir bağ aslında. Ruhun en dip boyası arabesk. Acımızı belli etmediğimiz, çaresiz olduğumuzu göstermek istemediğimiz içindir bu kaçış, saklanış belki de. Belli midir, başka nasıl açıklanabilir birbirimize belli etmeyişimiz... Aşağılanmak, kınanmak istemediğimizden, en derinimizi göstermekten çekindiğimizdendir. Bir savunma mekanızması adeta. Herkes dinlemiştir illaki bir arabesk ve illaki herkesin vardır bir can-damar şarkısı. Kandırmayalım birbirimizi. En azından biraz daha yumuşatılmış versiyonuyla fantezi müziği vardır illaki... "Yoksa benim en damarım Nalan!" ya da "En damar Ebru Gündeş..." vb. demeyin(!) "Lady Gaga falan yanee..." deyip hepinizi de harcarım yoksa şu noktada(!)
Her kategoride vardır ya bir seçkin bir ezilen-hor görülen; müzikte de kabak arabeskin başına patlamış, hepsi bu özünde. Yasaklanacak kadar da değil ayrıca, her kesime indirgersek zenginleştiricidir, zenginleştici bir unsurdur müziği de, en azından saygıyı hak edecek kadar bence!
De... Genelde durum aksine özümüze yansıdığında marjinal, orijinal ötesi şarkılar dinliyor toplum, herkes aslında "elit" göstermek adına. Herkes bu imajı biliyor az çok ve bürünüyor maskelere, kalıplara. Buna daha önceki yazılarımda değindiğim için transit geçiyorum. Ancaaakk.. Bilinmeyen bir denklem de var ortada. İşaret etmek istiyorum hemen. Arabesk ruhumuz. Hani şu türlerin içinden senelerdir uğraş veren didilşilen yeri gelip aşağılanan tarz. "Arabesk". Damar-slow tarzı yani. Yüreği derinden yaralayan aslında yakalayan, can evinden vuran şarkılar. "Rakı masasını da kur, tam olsun", "kendimi jiletleyesim geldi" gibi kinaye-alay sezdirilen şarkılar. Sanki dinlemiyoruz gibi. Dinleyenler kıroymuş gibi. Halkın alt tabakasına itilip depilen şarkılar. Söyleyenler de belli bir kesim. Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Kibariye, Hakan Taşıyan, Güllü...vb. Hani içi geçmiş şarkıcılar. Bakımları, tarzları ile konuşulmayan, magazinel sansasyonel taraklarda bezleri bulunmayan yorumcular. Hı, ama yarın öbür gün bir şey olsa haklarında hastalık, ölüm. İşte o zaman "onlar da bir zamanlar insandılar..." Her şey bir kenara atılıp unutularak "muhteşem bir yorumdu", "Türk müziğine engin bir soluk getirdi" tarzı haber başlıklarını görürüz medyada en basitinden. Yani, medyada düzen-i dünyadaki riyakarlığa ayak uydurduğu sürece "bizden"! Ya da sunulan bu, maruz kalınan şu süreçte. Dedim ya, her yerde çıkılmaz bu ikilem aslında. Damar dinlerken yalnız olmamızın sebebi bu. Bize öğretilen toplumda dışlanacağımız bazen. Dinleyenlere alaycı yaklaşım, küçümseme izlenimleri, her kötü bir şey. Onlarsa aslında ayrı bir zenginlik kaynağı. Çeşitlerden yalnızca biri. Emin olun, yabancı ülkelerde de var bu tarzlar. Onlar da çok marjinal değiller yani! Ruh bir gıdaya ihtiyacı varsa "müzik"le, hani denir ya, her gün aynı yemeği yersek olmaz bu. Sıkılırız, sorarım size, yiyebilir misiniz? İşte bu da öyle, açıklaması bilinen bir tabirle. Diğer türleri de besleyen bu şarkılar, yeri geliyor hem. Hepsi birbirine bütünleşik, ayrılmaz bir bağ aslında. Ruhun en dip boyası arabesk. Acımızı belli etmediğimiz, çaresiz olduğumuzu göstermek istemediğimiz içindir bu kaçış, saklanış belki de. Belli midir, başka nasıl açıklanabilir birbirimize belli etmeyişimiz... Aşağılanmak, kınanmak istemediğimizden, en derinimizi göstermekten çekindiğimizdendir. Bir savunma mekanızması adeta. Herkes dinlemiştir illaki bir arabesk ve illaki herkesin vardır bir can-damar şarkısı. Kandırmayalım birbirimizi. En azından biraz daha yumuşatılmış versiyonuyla fantezi müziği vardır illaki... "Yoksa benim en damarım Nalan!" ya da "En damar Ebru Gündeş..." vb. demeyin(!) "Lady Gaga falan yanee..." deyip hepinizi de harcarım yoksa şu noktada(!)
Her kategoride vardır ya bir seçkin bir ezilen-hor görülen; müzikte de kabak arabeskin başına patlamış, hepsi bu özünde. Yasaklanacak kadar da değil ayrıca, her kesime indirgersek zenginleştiricidir, zenginleştici bir unsurdur müziği de, en azından saygıyı hak edecek kadar bence!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder