25 Ekim 2013 Cuma

Facebook Davranışları


Sosyal medya denilince belki de ilk akla gelen sitelerden biri oldu artık Facebook. Şaka maka, internet algılayışımızı, hatta gündelik yaşam tarzımızı bile değiştirir oldu, hayatımıza girdiği ilk günlerden. Herkes yavaş yavaş kaydını yaptırdı ve çığ gibi de büyüdü gencinden yaşlısına. Derken yeni akımlar türedi aralarında. Sosyal moda akımları oluştu örneğin. Oraya videosunu yükleyenler şöhretin kapılarını araladı; bir grup sözler herkesin diline pelesenk oldu. Kültür yarattı kendine. Toplumda da ayrı bir yer edindi, önemlice. İlk başlarda olmayanlar aşağılandı-antisosyal gözle bakıldı, sonra herkes bunaldı bir ara çıkmalar başladı, çıkanlar değerli oldu. Ancak yalnızca dondurulabiliyordu. Temelli çıkılmıyordu, dondurulduğunda da bilgiler silinmiyordu. Derken dank etti ve sorular, sorgulamalar oluştu. "Allah Allah... Nasıl bir altyapıydı bu?"

Yaşamımıza girdiği günden beri bizim içimizde de gelişti. Onsuz yapmadık, onsuz kendimizi eksik hissettik resmen. Günlere vurmuştu damgasını çünkü, hayatımızın tam içine... İletişimimizdi elimizin altında, dünyanın her yerinde ve zamanında bilgiişlemimiz, yegâne habercimizdi. Her yeden erişebildiğimiz, ulaşabileceğimizdi. Taklitlerini yaptılar tabii, her şeyde olduğu gibi ama önüne geçen oldu mu? Elbette hayır. Asıllarını yaşatmaya yaradılar onlar ancak. Zihnimiz boş kalınca, iş arasında, canımız sıkılınca internet aradık hep. İnterneti bulduğumuzda da ilk penceredeki mutlak sekmelerden birine yerleşti, ilk bakılacaklar arasında Facebook. Çünkü yapımıza uygun dedikodu ve doğallımızdaki röntgenleme onda da vardı, hamurundaydı(!)

Yaşama girince ciddi ciddi bizi de değiştirdi. Olaylara bakışımızı, genel bakış açımızı, bazen amacımızı, tutumumuzu ve davranışımızı, kısacası insanlığımızı epeyce değiştirdi. Peki ya değiştirirken geliştirdi mi? Evet kendini epey bir geliştirdi(!) Videolar paylaşıldı zamanla, oyunlar çıktı, like'lamalar oluştu, kapak fotoğrafları ve zaman tünellerinde... derken vakit geçti biz kaybolduk ilk paylaşımlarımımıza, gömüldük gitti... Ciddi ciddi davranışlarımızı değiştirdi, etkiledi. Bizi yansıttı. Öyle bir yansıtmaydı ki bu... Artık on sene öncesinde bulamadığımız arkadaşları, sayesinde bulup bağlantılarını paylaşımlarını beğenerek ya da beğenmeyerek yalnızca takip ederek onun hakkında bilgi sahibi olmamızı ve bunu yaparken ona çaktırmayacağımızı garantileyerek aksetti dünyamıza. Hatta arkadaşımızla buluşacaksak bile uzun bir aradan sonra, fotoğrafını gördüğümüz için doyduk ona daha şimdiden. E görüşünü, görünüşünü ve üslubunu da biliyorduk. Sesini duymasak, elini sıkmasak da olurdu yani... Dokunup da satın mı alacaktık sanki(!) Nefret edip de takip ettiklerimiz de vardı bu dünyanın içinde, sevip çok sevip de ilgilendiklerimiz de. Ama sesszice ve mütemadiyen takip ettik yalnızca. Kayıtsızca... Bir de atıp tuttuk genelde, iletilerimizce.

Sonra yine davranışlarımız değişti. Önceleri arkadaş listemizin kabarık gözükmesi için elimizden geleni yaptık ve hiç tanımadığımız kişileri bile eklediğimiz oldu listemize. Çünkü bireysel algı olarak hissettiğimizde, başkarının bizi arkadaş canlısı, sosyal bir insan olarak anmasını, görmesini, bilmesini istedik. Daha sonra biz yine sıkıldık. Bu kez gerek yoktu kimsenin kimseyi bilmesine ve "bizi bilen biz gibi bilsin" dedik ve tanımadığımız kişileri çıkardık. Hatta tanıdıklarımızı bile eledik gitti. Sonra özelleştirmeler ve yalnızca bizim görebilmemiz gereken ayarlamaları yaptık. Sınırlamalar getirdik profilimize, gereken düzenlemeleri yaptık. Artık, kardeş kanal Twitter'da da olduğu gibi, takip edeni takip ediyorduk, bizi beğeneni beğeniyorduk ve her şey karşılıklıydı. Hatta öyle bir duruma geldi ki doğum günümüzü kutlamayanlara bile kin besler olduk yakın zamanda. Oysa onun bizim doğum günümüzün olduğu gün girmesi gerekiyordu internete, ne yapıp ederek. Profillerimizi, fotoğraflarımızı, kutlamalarımızı beğenmeyenleri bizi kıskandıklarını düşündük, kurduk. Milletçe paranoyak manyak olduk(!) Bizi beğenenler en "yakın" hissettiklerimizdi zaten işte. Onlardı bize asıl yakın, asıl dost. Gerçek dostluk(!)

Birçoğumuz çok zekiydi(!) İş ortamında sevmediği patronunun bile fotoğrafını beğeniyordu, maaşımı belki bu ay yükseltir diye... Çıkarına, menfaatine kullanıyordu Facebook'u tamamı ile. Kimi geçemeyeceği dersin hocasının paylaşımlarını beğeniyordu, yorum atıyordu kendi çapında. Ya bir katkısı olursa, diye... Öte yandan, hiyerarşik düzen, sanal ortama da yansımıştı. İşçiler işçileri beğenir oldu, arkadaşlar arkadaşları; hocalar hocaları beğenir oldu, patronlar patronları. Tabii öğrenciler hocaları beğenirken hocalar yalnızca hocaları beğeniyordu. Statü farkı anlaşılıyordu maddi olarak varlığı olmayan sayfalarda bile...  Ego, kompleks, aşırı özgüven, kibir, nefret, kin, röntgencilik, kıskançlık, hasetlik, fesatlık, görüp de görmezlik, gıybet, dedikodu aldı başını gitti kısa sürede. Kaç ilişki bitti, kaç boşanma yaşamaya tanıklık etti bizzat Facebook. İnternetten aşka inanmayanlar bile Facebook'tan buldu aradı kısmetlerini(!) Sonucu bile bile, gerçeği göre göre gümbürtüye gitti pek çoğu yine. Birçoğu da sayesindeki fotoğraflar iletilerle gerçekleşti(!) Dostluklar, arkadaşlıklar bitti. Devamlıydı çünkü, sıkıldık, birileri hep vardı çünkü, oradaydı nasıl olsa, usandık. Bizi değiştirdi, yap-a-mayacağımız şeyleri yaptık çünkü... İçimizde olup da bizzat gösteremeyeceklerimizi gösterdik belki de, kimbilir. Nasıl olsa fotoğraftaki yüzümüz kızarmayacaktı sonuçta! Fotoğraflardaki yüz nasıl kızarsın hem, değil mi? Sesimiz titremeyecekti bile bazı şeyleri yaparken, utanmayacaktık... Aman, kime hesap verecektik bu saatten sonra zeten? Dışarıda yemek yemeyi sevmeyenler bile sabah restoran kahvaltılarını karelediler, "mutlu paylaşımlarına". İki yüzlü oldular bazıları ve dış dünyada bunu sorgulayacak birine de oradakini yalanlayacak ya da kendi eski tutumunu yalanlayacak kadar yüzsüzleştiler. Hoş, bunu sorgulayacak adam da zaten, ya beğenecekti o fotoğrafı ya da laf olup torba dolduracaktı işte(!) Bize sunduğu imkan, rahatlık, kolaylık ve konfora çok şey borçluyuz Facebook! Sen olmasan ne yapardık, nasıl yaşardık bilmem. Bundan 10 sene öncesinde, internet yaygınlaşmamışken henüz, biz nasıl yaşıyorduk diye sorguluyor insan kendini, bazısı da "nasıl bir yaşamaktı ki bu bizdeki?" diyordu şüphesiz.
Size Facebook'lu yaşamlar efendim.Yaşamın öte tarafında da arayacağız gibi sanki(!)
Kendimizi değiştirecek şeyler arıyorduk, sebep oldun ya Facebook, helal olsun sana!
Denilmesi gerekenin ötesindeki cümleleri birlikte kuralım gelin, ne siz O'na sorun ne de O size söylesin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder