9 Haziran 2012 Cumartesi

Ça-nak Çöm-lek Pat-la-dı!!!



Hani renkler vardır. Kırmızı, lacivert, turuncu… Bir renk seçersiniz, en sevdiğiniz, bağlılık duyduğunuz ve tutkusundan kopamadığınız. O rengin gereklerine göre yaşarsınız hani hayatınızı, bir bakmışsınız, yaşam felsefeniz oluvermiştir. O renge göre indekslersiniz hayatınızı. Sevdiklerinizi atfedersiniz o renge. Yaşamın en güzel anılarını yapıştırırsınız. Genelde saf, katışıksız kalmasını istersiniz. Ama ya uçuğa kaçar ya pastel tonlarına dönüşür ya da matlaşıverir, şu ya da bu şekilde işte! İsteseniz de istemeseniz de. Öyle veya böyle. Bi ton atar belki ama o ton epeyce fark ettirir orijinalinden. Koyu ve açığı bir arada bulamazsınız genelde. Bir rengin bir ton hakkı vardır ancak. Ya beyaza yakın ya siyaha. Gri zaten ortadadır, bakar başının çaresine! İşte tam bu noktada canınız çeker, karıştırmak istersiniz başka renklerle belki de farklı tonlarla elinizde hangi renk varsa. Paleti bularsınız belki de beğenmedikçe daha karışır, belki daha, daha da. Siyaha varacağını bile bile bularsınız. Ya es geçerek ya bir noktada birleşerek, birinde uzlaşarak ama orijinalinden uzaklaşarak… Ya sıfır noktasındadır ya kaynama derecesinde(!) Bakın genelde denedikçe siyaha kaçıyor bu arada. Beyazla açtıkça tahmin edersiniz çünkü az çok, belirgindir akılda. Niteliği sıfatının bilhassa. Ama siyah öyle midir? Hangi tona yaklaşacağını kestiremezsin. Yaptıkça yapasın gelir, karıştırdıkça karıştırasın. Kestiremezsin önceden, öyle belirgin bir stratejisi de yoktur önceden yoluna koyup da takip edeceğin. Zordur. Bir taraftan haz verir bir taraftan doyumsuzluk! Kanaat getiremezsin, daha çok istersin, yaptıkça daha iyisinin ortaya çıkacağını umarak, daha güzelini oldurmak istersin… Tıpkı hayat gibi! Hayatın renginin siyah olduğunu bir kez daha hatırlatmak istediğimi ummayarak çıktı yazı bu noktaya geldi. Tıpkı, farklı ton bulma arzusuyla yola çıktığım ama her geçen noktada siyaha yaklaştığım süreçte olduğu gibi… Her kişi bir renge sahiptir, her rengin bir tona sahip olduğu gibi. Hepsi birbirine bağlı, hepsinin birbirine sadakâtı tam, bağı güçlü, ilişkisi sağlam. Tıpkı bir zincirin halkaları gibi! Hepsi birbirine kenetli. Boyunları kıldan ince birbirlerine karşı. Şapkası çıkmış, ceketlerinin düğmesi ilikli önlerinde… Elleri pençe divan, gözleri yerdeki halı motiflerinin detaylarına takılan… İki kişi aynı renkte buluşursa olmaz, “saylamaz” hayat, kuralı bozulur, mızıkçılık çıkar. Herkesin lezzeti kendine! Tadı başka, çeşni çeşit, zengin koleksiyon, geniş yelpaze… inanmaz zaten aynı renkte buluştuğuna, yemin ettirir, “vallahi de!” der. Yere yatıp, göbek attırır belki üstüne(!) Herkesin rengi farklıdır, birbirine karıştıramazsın. En kötü, boş bir anına gelir, çanak çömlek patlatırsın!

Hani renkler vardır... Eflatun, sarı, yeşil... Olacağı varken yeşilin çağlası, fıstığı, zeytuni olur; bal köpüğü veya altın olacakkken sarı hardala kaçar ya da lila, sıklemen olacakken mor gece mavisine tat verir! Ya da tam karıştırmazsın hepsini; renkler manyak olur kendi başlarına, birlikteyken ebruli denir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder