Bir dargın bir barışık gider bazı aşklar, katılır mısınız? Özellikle o buluğ çağındaki gençlerde görülen tripler beliriverir birden bizim müzelik liseliklerde(!) Her zaman olur veya olmaz bilinmez. Nazını geçirene kadar, aşkın hormonları destekler filan. Yakışır veya yakışmaz. O sulu aşık modelleri her yerde biter adeta! En sıkıcı en sinir edici en sınır zorlayıcı şekilleriyle… Sabır taşar, asap coşar, sinir bozar işte! En ahenklisidir hayatın o aşk zamanları, cicim ayları, balayları, altın çağları ya da her neyse. Sıkıcıdır işte içinde bulunmadığın sürece. İçinde bulunurken de ne zevk bulunuyorsa artık. Telefon konuşmalarında bile çocuksuluk kokuyor, olgunluktan bihaber, yaşından noksan bir hal alıp, alıp başını gidiyor… Sudan sebepten küslük yaratan, “ayrılık bu kadar kolay mı?”yı sorgulayan, “ayrıldığımızda peşimden koşacak mı?” diye testler düzenleyen bir kafadır bu! Kendine geldiğinde yaptıklarından pişman olmasını bile bile. Ters tepen sonuçlarına katlanamayacağını göze alamasa bile. Bile bile… Aşk fedakârlıktır oysaki. Ama karşılıklı olursa hani! Netice de karşılığını bulursa gönül daha coşar, daha fedakâr olur, daha bonkör, daha zengin… Aşk sadakatten ileri gelir. Anlayış, düşünce içerir. Sevgi saygı her daimdir. Güven olmazsa olmazı, yeri gelir tahammül vazgeçilmezidir. Acısına dayanıklıdır insan. O an ağır gelir ama hayatı törpülenir. Tecrübe olur, en kötü. Öğrenmiş olur, deneyim olur bu da kârdır yanına. Kimisi de gizli yaşar, sevgisini belli etmez o kadar. Alenen, açık seçik yaşamadan, kimselere duyurmadan sever. “Beni gizli yaşa…” şiirimi anlatır bu aşk. Sever ama dokunmadan, belli etmeden. Mahremidir, mabudu… Kıyamaz, kıskanır. Başkalarıyla geçirdiği zamanı kıskanır. Başına gelmesini istemez hiçbir şeyin, dokunmaz. Aşk türlü türlü. Ama bu zamane aşkları tabii. Yoksa zaten aşk görüşümü açıklamama gerek kalmadığını düşünüyorum şu noktadan sonra. Daha önce yazdım milyon kere bunun üzerine. “Elma dersem çık armut dersem çıkma” der bir taraftan gönül. Genelde ikisinden birini yeğler. Tercih eder ya elmayı ya armudu. Armudun iyisini ayı yer, elmanın takliplisi kurttur. Kötüsünü düşünülmemiştir, ammann “kim, n’apsın?” zaten kötüsünü. Ama kıyamaz bu kez. Başka bir şey söyler. Kamufle eder, oyalar birilerini, zamanı oyalar olmadı, geçirir onu bir şekilde öyle ya da böyle, zaten o da geçmeye meraklı. Güneş çıkmaya çalışır bazen gün ortasında yazık, bulutlar müsaade etmez ya hani. Bu kez güz değil, yazdır mevsim işte, yaz. Ne elma ne de armut… Kiraz.
8 Haziran 2012 Cuma
Elma Dersem Çık Armut Dersem Çıkma: Kiraz!
Bir dargın bir barışık gider bazı aşklar, katılır mısınız? Özellikle o buluğ çağındaki gençlerde görülen tripler beliriverir birden bizim müzelik liseliklerde(!) Her zaman olur veya olmaz bilinmez. Nazını geçirene kadar, aşkın hormonları destekler filan. Yakışır veya yakışmaz. O sulu aşık modelleri her yerde biter adeta! En sıkıcı en sinir edici en sınır zorlayıcı şekilleriyle… Sabır taşar, asap coşar, sinir bozar işte! En ahenklisidir hayatın o aşk zamanları, cicim ayları, balayları, altın çağları ya da her neyse. Sıkıcıdır işte içinde bulunmadığın sürece. İçinde bulunurken de ne zevk bulunuyorsa artık. Telefon konuşmalarında bile çocuksuluk kokuyor, olgunluktan bihaber, yaşından noksan bir hal alıp, alıp başını gidiyor… Sudan sebepten küslük yaratan, “ayrılık bu kadar kolay mı?”yı sorgulayan, “ayrıldığımızda peşimden koşacak mı?” diye testler düzenleyen bir kafadır bu! Kendine geldiğinde yaptıklarından pişman olmasını bile bile. Ters tepen sonuçlarına katlanamayacağını göze alamasa bile. Bile bile… Aşk fedakârlıktır oysaki. Ama karşılıklı olursa hani! Netice de karşılığını bulursa gönül daha coşar, daha fedakâr olur, daha bonkör, daha zengin… Aşk sadakatten ileri gelir. Anlayış, düşünce içerir. Sevgi saygı her daimdir. Güven olmazsa olmazı, yeri gelir tahammül vazgeçilmezidir. Acısına dayanıklıdır insan. O an ağır gelir ama hayatı törpülenir. Tecrübe olur, en kötü. Öğrenmiş olur, deneyim olur bu da kârdır yanına. Kimisi de gizli yaşar, sevgisini belli etmez o kadar. Alenen, açık seçik yaşamadan, kimselere duyurmadan sever. “Beni gizli yaşa…” şiirimi anlatır bu aşk. Sever ama dokunmadan, belli etmeden. Mahremidir, mabudu… Kıyamaz, kıskanır. Başkalarıyla geçirdiği zamanı kıskanır. Başına gelmesini istemez hiçbir şeyin, dokunmaz. Aşk türlü türlü. Ama bu zamane aşkları tabii. Yoksa zaten aşk görüşümü açıklamama gerek kalmadığını düşünüyorum şu noktadan sonra. Daha önce yazdım milyon kere bunun üzerine. “Elma dersem çık armut dersem çıkma” der bir taraftan gönül. Genelde ikisinden birini yeğler. Tercih eder ya elmayı ya armudu. Armudun iyisini ayı yer, elmanın takliplisi kurttur. Kötüsünü düşünülmemiştir, ammann “kim, n’apsın?” zaten kötüsünü. Ama kıyamaz bu kez. Başka bir şey söyler. Kamufle eder, oyalar birilerini, zamanı oyalar olmadı, geçirir onu bir şekilde öyle ya da böyle, zaten o da geçmeye meraklı. Güneş çıkmaya çalışır bazen gün ortasında yazık, bulutlar müsaade etmez ya hani. Bu kez güz değil, yazdır mevsim işte, yaz. Ne elma ne de armut… Kiraz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder