3 Ağustos 2012 Cuma

Sizlerden Gelenler

Sizlerden gelenlerle mutlu oluyorum en çok. En çok da bu kısmı seviyorum blogta da gerçekten, en içten. Hayat etki tepki döngüsünden derler ya hani, gerçekten de böyle olmayınca huzurlu olmuyor insan. Bu kadar tutulacağımı bilmezdim oysaki bu yola ilk başvurduğumda, tutunacağımı. Yazıların sevileceğini. Şiir ve deneme yazıyordum çünkü. Türkiye’de layığını alamamış, sürelerce sevilememiş, yer edinememiş bir daldı bu çünkü. Birçok emektarı, duayeni gelmiş geçmiş ama yeterince sevdirememiştir. Oysa ne sözler duymuştur bu topraklar, ne şiirler yetişmiştir, ne güzel toplanmıştır bazıları. Ama sevdiniz, baş tacı ettiniz. Sayenizde dönüyor çark. Şevk veriyor, ilhama ışık tutuyorsunuz. Bunun için sonsuz teşekkür ediyorum hepinize ayrı ayrı. İçten, en gönülden, ta derinden… Sizlerden aldığım eleştirilerle, tepkilerle daha genişliyor pencerem daha çok açılıyorum, biraz da şımarıyorum hatta dozunu kaçırmamaya çalışarak(!) biraz da doğam gereği… Gönlümün konuklarına katkılarından ve desteklerinden dolayı ayrı bir teşekkürler tabii, çokça, tonlarca.

Ya yorgun bir günün gecesinde okunuyor şimdi bu, ya bir arkadaşlık ortamında belki bir kafede. Belki internet kafeden takip ediyorsunuz, belki işyerinde bir mola zamanıdır. Sık takipleyenler “ayrı” bir tarafa, belki sıcak bir yaz gecesi ya hani bir balkon keyfinize konuk oldum ben de konuklarımla, sevdiğiniz kupanızdan bir kahve eşliğinde ya da buz gibi bir limonata keyfinde… Keyifle…

Ne yapsa da yeri ayrı bazılarının… O denli bir tanışmışlıktır bu. Aslında belli bir noktadan sonra zordur hani kendinizi anlatmanız, belki de o sıkılmışlıkla tanışmışsınızdır, hayatınız yaş aralığında ama en 'iyi'lerinizden, 'iyi ki'lerinizden biri olmuştur. -ve neşenize neşe katanlar vardır ya hani hayatınızda, anınca gülümsediğiniz. Size gösterdiği ilginç tarafları vardır, samimiyetinize dayalı. İçtenlik temelinde kurulmuştur, o içten, uçuk tarafı. Gördüğünüzde bir gülümseme hatta kahkaha tutar.- Zamanla daha iyi tanımıştır tabii, birlikteyken, yanınızda. Ve aynı şekilde siz de onu tanımışsızdır tabii ki 'en iyi'. Eski tanışırız…
"Ben insanları severim. Tabiatı; onunla gelen  her şeyi,  yaşamı.
Ama ben bencilim. Sevgilerim bana aittir. Kıymetlidir. Göstermem. Vermem. Onlar benimdir. Bana ne; herkes sevsin. Zaten zor bir şey değil ki! Hem ben bunca iş arasında bir de sevgiyi mi öğreteceğim. Ne zorluklarla edindim ben onları; yok öyle yağma! Hem belki açılsam yağmalanırım. Parça parça koparırlar ve giderler. Ya sevgisiz kalırsam? Yok güzelim, yok... Fazla dert ediyorsun. Galiba sıkıntı; senin sevgiyi bulmanda değil (ki bulmuşsun, ve aslında içinde var ) bunu gösterebilmende, incinmeden verebilmende ve sevilmeyi yaşamanda. Eğer bekliyorsun ki; insanlar sana gelsin ve seni keşfederek sevsin, çok beklersin! Sen adım adım kendini önyargısız ortaya koy. Gözlerin gülsün, yanakların zonklasın, ellerin dokunduğunda titresin, gönlün bir kaptı mı kalp kaslarında sıkıştırıp sarsın ve dilinden güzellik aksın. Demiyorum ki; insanlara bireysel anlamda aptalca takıl. Sürüklen. Öğrenme ve öğretme dengesini kur. Belki uzun zaman öğretme kefeni ağır basacaktır. Ama sıkılma; demmek ki sevgiyi yaşıyorsun. Ama, ayrıca, hep aynı terazide olamazın. Terazinin boyutlarını büyütmeyi, kefenin alanını (ve derinliğini) genişletmenin gereğini bil.Sevgilerin küçük kefelerde tecrübe kazanıp, büyük kefelerde yayılsın. Kimbilir, belki birgün kendi adınla teraziler üretirsin."
Atilla Turnaoğlu
<< Buket Güler >>         

Hayat kareleri çeker, siz kadrajda. Yanınızda sevdikleriniz, bazen zoraki yanına geldikleriniz, belki sevmedikleriniz olur veya 'en'leriniz. Fotoğraf çekerken bile sizle alay eden bir hayat bulursunuz karşınızda! Zaten kayıt altındasınız; elinizin altında olsa da, olmasa da... İşte arkanızı öyle kolay kolay dönemeyeceğiniz birileri vardır. Öğretir, yaşadıkça daha iyi öğrenirsiniz. Sırtınızı döndükleriniz dışında! Ne 'güven'ler geçmiştir çünkü öyle, hiç düşünmeden karar verdikleriniz hele! Hiç şüphelenmedikleriniz, zerre kuşkunuzun olmadıkları alır batırır gemiyi. Siz de yakar geçersiniz, bu kadar 'basit'tir! Ama arkanızı rahatlıkla döndüğünüz ya birdir ya iki! O’dur hayatta nazınızın geçtiği, koruyandır, arkanızda olan, aslolan. Hatta başkadır onun lezzeti. Aynı yürekten, aynı kandan, can’dan...
"Adem ile Havva, muhtemelen ruh ikiziydi. Ama onlar, ta ilk çağlardan beri içsel korkuları yüzünden birbirlerinin bilinçaltlarına daha fazla korku kazıdılar. Korkular ne kadar ağır ve fazlaysa, o kadar deneyim gerekiyor hayatta. Yaradılışın esası budur. Her bir korkuyu deneyimleyerek temizlemeye çalışırız. Hatta fiziksel hayatta da bu geçerli değil midir? “Korkularınızla yüzleştiğinizde, onlardan kurtulabilirsiniz,” denir… İşte Adem ve Havva’nın ruhundan her bir korku için ruh bölünerek farklı Adem ve Havvaları bedenler. “Her şey çiftiyle yaratılmıştır.” Yani bir Adem varsa bir de Havva vardır ona uygun. Bilinçaltımızdaki korkular arttıkça, dünyada kalabalıklaşırız. Daha fazla ruh daha fazla bedene ihtiyaç duyar ki, deneyimler de artsın.
Bilinçaltı korkuları birbirine uyan kişiler, ruh eşidir ve pek çok potansiyel ruh eşimiz vardır. Hayatta tek bir kişiye bağımlı yaşamak, ondan başkasının bize aynı duyguyu yaşatamayacağını düşünmek yanlıştır. Ruh ikizi ise tektir. Ama onun bu hayatta bize rastlaması diye bir olasılık da yok ya da çok küçük. Öncelikle sizlerin de bilinçaltlarınızdaki tüm korkulardan kurtulmanız gerekiyor. Onun da… Ancak o zaman karşılaştığınızda birbirinizle olabilirsiniz. Çünkü korkular olduğu sürece, kendimizi sevemeyiz. Karşımızda kendimizden bir tane daha, başka bir bedende gördüğümüzde, ondan nefret edebiliriz. Lütfen, sakın hayatta tek bir ruh eşi ya da ruh ikizi aramayın! Pek çok başarılı ilişki, birbirinin zıttı olan insanlar arasında kuruluyor. Uzunlar kısaları, sarışınlar esmerleri, sosyal olanlar, içe dönük sessiz kişileri tercih edebiliyor. Gerçekten doğru ilişki, her iki tarafın da frekansının tuttuğu ve birlikte devindiği bir çiftte yaşanır. Yani bilinçaltlarında birbiriyle savaşan duygu ve korkulara değil, birbirini tamamlayan duygu ve korkulara sahip kişiler mutlu olabilirler. Aynı korkulara sahip olanlar değil…" Seda Diker (Kısaltılmıştır)  << Mustafa Birol >>

...ve bir elin parmaklarını geçmez bazen çoookk sevdikleriniz, sevdikleriniz değil dikkatinizi çekiyorum! En çok sevdikleriniz vardır hani, yanınızda olmasa da yanınızda hissettiğiniz. Dibinizdedir, yanı başınızda, ayrılmazdır haliyle olmazsa olmaz! Varlığı yetiyordur varlığınıza. Hayatınızın her anında. Paylaştıklarınız, anılarınız, derdiniz, sıkıntınız, mutluluğunuz, sevinciniz, yediğiniz, içtiğiniz, sırrınız, geceniz, gündüzünüz birdir hani, anı yerdedir, aynı yere gitmiştir. O derece güzeldir anılar, gülümsetir. Dokunulmaz, naif, hoş hatıralardır, hatırlarda iz bırakan. 40 yılı aşkın muhabbeti olan, sonsuz, ölümsüz… Bu kez de öyle, aynı yerde sanırım… Muhakkak hatta kesinlikle!
"Dünya ne bildiğinizle ilgilenmiyor. Dünyanın umrunda olan bildiklerinizle neler yaptığınız." Tony Wagner
"Fırsat karınca yürüyüşü ile gelir, yıldırım hızı ile gider." Hz. Ali (R. A.)
"Her şey akla muhtaçtır, akıl da eğitime." Hz. Ali (R. A.)
"Bir insan yaptıklarının toplamıdır." Mahatma Gandhi
"Siz kendi elinizle teslim etmedikçe, kimse kendinize olan saygınızı elinizden alamaz." Mahatma Gandhi
"Başarı hiç hata yapmamak değil, aynı hatayı ikinci kez yapmamaktır." George Bernard Shaw
"Bence gerçekten, sevdiğiniz bir şeyde başarısız olmak sevmediğiniz bir şeyde başarılı olmaktan daha iyidir." George Burns
"Zaman öldürmek yerine bir şeyler yapın. Çünkü zaman sizi öldürüyor." Paulo Coelho
<< Feyyaz Fırat >>
Emeğiniz, yüreğiniz, dostluğunuz ve desteğiniz için teşekkürler...
Gönüldaşlığımıza,
İyi ki varsınız!
ve mutlu kıldığınız için bir kere daha teşekkürler,
Muratça.                                                                                                                                                                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder