Bir insanın hikâyesi bu. Tuhaf ama gerçek. Yalan ama suskun. Çaresiz ama göreceli. Yaşamın insana uyarladığı bir öykü bu aslında.
Hep birileri olsun isteriz yanımızda, yaşantımızda. Zaten en başında dünyaya gelirken vardır hep birileri. Ama sonra genişler o çember, daralmasını ise hiç istemeyiz. İnsan kendini en güvende hissettiği zamanı çocukluk döneminde yaşar. Ama işte büyüdükçe o çocukluktan kalma şeyler azaldıkça zamanla daha yalnızlaşır. Hissizleşmez, daha çok körelir, körükler zaman hislerini esasında. Örneğin çocukluğunda ilkokul ve ortaokul yaşantısı biter sonra süreç devam eder lise ile. Derken, hiç ayrılamayacakmış gibi geldiği o ilkokul ve ortaokul unutulur gider bir zaman sonra. Yerine koyma değildir lisedeki arkadaşları, özler çünkü bir taraftanda ama bilir hayatı artık. Herkes için geçerli bir kuraldır bu ayrılık oyunu çünkü. Kimseyi de suçlayamaz haliyle. Arkasından varsa üniversite yoksa hayat okulu girer devreye. Herkesin çizdiği yoldan bir çizik de o atar. Bellidir yol. Başladı mık biter zaten çarçabuk, alelacele, höydör höydör... Ama eskilere bakar insan zaman devamlı ileri işlese de. İnsanla yaşam arasındaki ters orantı, anlaşamamazlık, uyuşmazlık burada devreye girer işte en çok. Derken evlenir, bir zamanlar çocukken tanıklık ettiği hadiselerin başrolündedir artık. Sıra ondadır. Başrolü üstlenme zamanı gelmiştir, topun ağzındadır. Sonra hiç ummadığı birilerinin başına neler gelir, onlara tanıklık eder. Kimi köşe olur, neredeydi der oysa "eskiden". Kimini yitirir, "biz böyle olur muyduk, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi" der. Kimini kaybeder, "dağ gibiydi..." der, derken şaşırır ve korkar. Çünkü eskiden kalan şeyleri bir bir kaybettikçe yalnızlaşır. Yaşamak zorlaşır. "Onlar olmadan nasıl yaşarım" der, kuytulaşır. Yön gösterse de zaman, dikili tutsa da ayakta... Korkar çünkü eskiye dayadıkça sırtını ve öyle umut buıldukça hayattan, bunların azalmasıyla o da yok olacaktır. Korkar çünkü ses çıkmaz gidenden bir gün onun da başına gelecektir oysa, az kalmıştır oysa "yaşamak ne güzel şeydir" iş başa düşünce(!) Korkar çünkü onu yeni tanıyanlar vardır etrafında artık, oysa o daha eskidir ve eski tanıyanlarladır, eskilerindir. Korkar çünkü yeni tanıyanlara güvenemeyebilir ve daha yeni tanımak istemeyebilir artık, aynı kendini tanıtmalardan yorulmuştur belki de, kim bilir. Korkar çünkü anılar da ölür, işin en kötüsü o yaşarken ölür çoğunda da. Kaldığı yerden devam eder ki bir de ne görsün kimini mutlu eder yaşadığı için. Çünkü her yeni doğan, eski olmayan, yeniler, hatrını yapanlar hepsi bir yeni nasiple ve kaderle gelir dünyaya. Yeni bir kaderdir her yeninin gelişi. Yeni kader, eski kaderlere de eşlik eder bir ömürde. Bu yüzden eskilerin kaderini de etkiler ve değiştirir. Bu yüzden geçmiştir tüm öyküler birbirine. Bundandır önemli kılınması. Önemli olması. Kiminin başına olmadık ya da olası neler gelir veya gelecektir oysa kim bilir, o yaşama tanıklık edeceği sürece, görecektir; dikkatle izler ve hepsi bunların kayıt altındadır. Sabır, şükür, sükût, sebat devam eder döngü tekrar tekrar ve başka hikayelere. Hayat aynıdır. Zaman da. İkisi de hızlı, tam tekmil ve son sürat. İnsan çelişir, tükenir, yamulur, arada derede kalır, havada muallakta. En sonunda yine değişmez kaderi insanın, yine belirsizlik yine muamma.
Hep birileri olsun isteriz yanımızda, yaşantımızda. Zaten en başında dünyaya gelirken vardır hep birileri. Ama sonra genişler o çember, daralmasını ise hiç istemeyiz. İnsan kendini en güvende hissettiği zamanı çocukluk döneminde yaşar. Ama işte büyüdükçe o çocukluktan kalma şeyler azaldıkça zamanla daha yalnızlaşır. Hissizleşmez, daha çok körelir, körükler zaman hislerini esasında. Örneğin çocukluğunda ilkokul ve ortaokul yaşantısı biter sonra süreç devam eder lise ile. Derken, hiç ayrılamayacakmış gibi geldiği o ilkokul ve ortaokul unutulur gider bir zaman sonra. Yerine koyma değildir lisedeki arkadaşları, özler çünkü bir taraftanda ama bilir hayatı artık. Herkes için geçerli bir kuraldır bu ayrılık oyunu çünkü. Kimseyi de suçlayamaz haliyle. Arkasından varsa üniversite yoksa hayat okulu girer devreye. Herkesin çizdiği yoldan bir çizik de o atar. Bellidir yol. Başladı mık biter zaten çarçabuk, alelacele, höydör höydör... Ama eskilere bakar insan zaman devamlı ileri işlese de. İnsanla yaşam arasındaki ters orantı, anlaşamamazlık, uyuşmazlık burada devreye girer işte en çok. Derken evlenir, bir zamanlar çocukken tanıklık ettiği hadiselerin başrolündedir artık. Sıra ondadır. Başrolü üstlenme zamanı gelmiştir, topun ağzındadır. Sonra hiç ummadığı birilerinin başına neler gelir, onlara tanıklık eder. Kimi köşe olur, neredeydi der oysa "eskiden". Kimini yitirir, "biz böyle olur muyduk, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi" der. Kimini kaybeder, "dağ gibiydi..." der, derken şaşırır ve korkar. Çünkü eskiden kalan şeyleri bir bir kaybettikçe yalnızlaşır. Yaşamak zorlaşır. "Onlar olmadan nasıl yaşarım" der, kuytulaşır. Yön gösterse de zaman, dikili tutsa da ayakta... Korkar çünkü eskiye dayadıkça sırtını ve öyle umut buıldukça hayattan, bunların azalmasıyla o da yok olacaktır. Korkar çünkü ses çıkmaz gidenden bir gün onun da başına gelecektir oysa, az kalmıştır oysa "yaşamak ne güzel şeydir" iş başa düşünce(!) Korkar çünkü onu yeni tanıyanlar vardır etrafında artık, oysa o daha eskidir ve eski tanıyanlarladır, eskilerindir. Korkar çünkü yeni tanıyanlara güvenemeyebilir ve daha yeni tanımak istemeyebilir artık, aynı kendini tanıtmalardan yorulmuştur belki de, kim bilir. Korkar çünkü anılar da ölür, işin en kötüsü o yaşarken ölür çoğunda da. Kaldığı yerden devam eder ki bir de ne görsün kimini mutlu eder yaşadığı için. Çünkü her yeni doğan, eski olmayan, yeniler, hatrını yapanlar hepsi bir yeni nasiple ve kaderle gelir dünyaya. Yeni bir kaderdir her yeninin gelişi. Yeni kader, eski kaderlere de eşlik eder bir ömürde. Bu yüzden eskilerin kaderini de etkiler ve değiştirir. Bu yüzden geçmiştir tüm öyküler birbirine. Bundandır önemli kılınması. Önemli olması. Kiminin başına olmadık ya da olası neler gelir veya gelecektir oysa kim bilir, o yaşama tanıklık edeceği sürece, görecektir; dikkatle izler ve hepsi bunların kayıt altındadır. Sabır, şükür, sükût, sebat devam eder döngü tekrar tekrar ve başka hikayelere. Hayat aynıdır. Zaman da. İkisi de hızlı, tam tekmil ve son sürat. İnsan çelişir, tükenir, yamulur, arada derede kalır, havada muallakta. En sonunda yine değişmez kaderi insanın, yine belirsizlik yine muamma.
Seçeneklerle doludur dünya ve sunar genelinde 2 seçenek aslında insana: İstediği gibi yaşamak ya da İstemediği şekilde ölmek. Başlığı aldatmasın, her ikisi de sonludur bir noktadan sonra. Ama kimi tadına vararak ilerler yolları, kimi kendini süründürür yollarda ya da izin verir başkalarının süründürmesine. Çok değil, toplamda 2 seçenek, her ikisi de fani. Kimi okur yaşamı ve ölür; kimi direkt...
Neticede öyle ya da böyle zamana paralel unutulur, öldürülür her şey... Herbir şey... Bir göz yaşına bakar ardından en fazla, süzülen bir ya da bir kaç damlaya...
Sonu yok olsa da son bulur yaşam onun için ve ona. Artık dünya da istemez izlediği yolları, başka bir yaşama geçmenin vakti gelmiştir. Derken umulmadık anda siler dünya, dünyaya getirdiği gibi... Herbir şey? O kalmıştır artık tabii, gitmez onunla... Ya da belli mi olur, ya ruhuna taşımışsa ve onunlaysa?!