İnsanlar... İnsanlar üçe ayrılır hep. Kadınlar, çocuklar ve erkekler. Yaşlılar köhnemiştir zaten. Umurunda değildir kimsenin. Gençler ise istifade sağlanır üzerinden, kalitelidir, birinci sınıf malzemedir; emeksiz, hazırca önüne konan(!) Başka ırk, millet, renk ve cinsiyet gözetilmez hiç. Sanki Tanrı'nın çeşidi yokmuşçasına, hâşâ. Tektiptir insanoğlu. Tek bir örnektir, tek bir prototiptir. Savaşı da budur asırlar boyu, ömürler boyu bıkmaz hiç, hep aynı şeydir, aynı derttir, kendini tekrar eder bilmeden. Oysa soyutladığı zaman görür kendini ve başkalarını. Sonra tekrar geçer yaşamın içine ve hiçbir şey olmamış gibi devam eder kaldığı yerden, sineye çekerek ve de göz yumarak. Çocuklar sevilir oysaki. Öyle çok sevilirler ki, dünya çapında sevilirler. Herkesin bir özlemi vardır, herkes geçmiştir o aşamadan çünkü. Oysaki çocuklar lunaparkta daha çok sevilirler. Savaş alanlarında sevilmezler pek(!) Dünyanın zaman ve mekân ilişkisine bağlı, koşulların göstergesidir. Hırs, intikam -aslında çeşitli lanetle kaplanmış- ile gözü bürüyen bir çocuktur karşıdaki de. Çocuklar çocukları öldürür yani bu oyunda. Oyunda da kim önce gelmişse dünyaya o kazanır ya da öyle sanır. Sözümona, ilk dünyaya gelen daha eskidir, daha değerlidir dünya için, ilk göz ağrısıdır. Ya da sadece sanrıdır yine. Oysa bilmez ki dünyaya gelen, geldiği andan sonra kararmaya başlayacaktır yavaştan. Zaman yaltakçısı olacaktır yaşamın bu arada. Ve elbirliğiyle yok edecektir o masumaneliği. Başta pırlanta gibi verilen o masumluğunu kaybedecektir en azından insan, hiç yoktan. İnsan, tıpkı yaşamın istediği gibi, biçilmiş bir kaftan. İnsan yaşamdan yana. İnsana göre yaşam. İnsan... Öyle bir dönmüştür ki gözü, dünya vargücüyle tüm dönüş hızıyla yanında solda sıfır kalır.
İnsanoğlu, çok savaştan geçmiştir; gerek insanla gerek doğayla. Ne kadar gereklidir ne kadar gereksiz tartışıladursun ama birçok insan başkalaşır yazık ki. Çoğu hesabına yazması için kalem uzatır meleklere, günahları için. Dünya bu kadar zevkli ve lezzetlidir işte, içindekileriyle!
Bildiğim bir şey var: istikrarla ve inatla siyah giy, isteyerek, koyu olsun, üst üste giy ya da üst üste başka günlerde giy ısrar-kıyamet; her gün çık güneşin karşısına. Meydan oku, ondan hesap sorarcasına! Sonuç ve tek bir gerçek vardır ama. Sonuç mu? O güneş yakar içini ve günden güne solar o renk. Boşu iyilik doldurur, güneş siyahı soldurur. Karşı gelemezsin güneşe. Işık tek bir yerden, güneş ise tek bir günden doğar. Ama her gün... Baş edemezsin. İçin acır, canın yanar, sıcak acıtır, yaran kanar. Ateş dağlar, ateş "uf" eder, küçük çocukar bile bilir, bilmese bile biri "cıs" der. Güneş yakar, Güneş eritir çünkü. O, Dünya'dan da eskidir hem, unutma. Daha yaşlı, daha iri ve de daha büyük. Senden daha sıcak(!) Gün umut vaad eder, Güneş umut içerir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder