Güneş doğmuş biz uyurken. Şimdi... Şimdi batıyor. Dikenin teni yırttığı gibi acı veriyor her bir gıdımı batışındaki. Akıtıyor kanını, içindeki tüm güzelliği ve zehriyle. Akıyor damla damla, sıcak ve koyu. Derin... Çizdikçe gölgesini güneş; keskinleşiyor, kuytulaşıyor, ıssızlaşıyor karanlık. Karanlık yoğun, alacalı ve de karmaşık. Etraf tenhalaşıyor. Biz kalıyoruz sadece. Sen ve ben. En sonunda ne sen bendesin ne ben sende, ne de tek tek. Sen ve ben, tek. Ben senin gitmenden korkuyorum oysa her seferinde. Ya kendi iradenle ya Allah'ın müsaadesiyle. Ama sen benim kuruntuma bağlıyorsun her seferinde. Ben çıkıyorum tüm nedenlerin içinden, bir başkası değil, bir başka şey hiç değil... Sadece ben. Oysa arkasında öyle masumane bir korku var ki bunun, görebilmek için altı yaşında bir çocuk kalbi olmak lazım sanırım, çocuk bile değil. Öyle saf ve korunmasız. Ondan bu çelişki, bu çetrefil. Ne sende bulurum bu kabahati ne de doğada. Acıyı insan belirlemez hem, yazmıştır Yaradan. Kendimi övmek hiç değil niyetim, olan bu sadece. Belki sana laylaylom. Ancak o duyguyu veren de Allah. Sen sana kat koy ya da serbest bırak. Önüne geçemezsin bazı şeylerin, tıpkı kader gibi. Çabalardurursun sadece. Çırpındıkça ve başında yokken bir şey çoğunlukla bilemezsin anca tahmin edersin. Onun da faydası sana tutar(!)
Anılar hep bir arta kalır bir güne. Bir gün bir gün atar ve eskir. Kimine göre eskidikçe güzelleşir kimine göre derhal unutulasıdır anılar. Benim için bir boşluk sadece. Yazılanı tekdüze geçmek üzerinden yine, yine ve bir kere daha. Ya isteyerek ya istemeyerek... Gönül senin elinde. Fotoğrafımızı büyük çektirdim, seneye de kullanırız(!) Geleceğimizin tapusu ve geçmişimizin senetleri var elimde. Bir de hesap kitap, ölç-biç, bölerken komşudan aldım sahi, iki de biletim var cehennemin dibine(!) Sana insanlara güvenmediğimden ve kelimelere itimadımdan kalmadığından bahsetmiş miydim bilmiyorum ama biraz sıkılmışlık, yorulmuşluk ve tükenmişlik var yılgınlığın yanı sıra.
İyelik ekleririmiz çoğaldı hayata dair, ne güzel değil mi? Gerçekdışı düşüncelerimiz, almış başını gitmiş hayallerimiz ve arzularımız var. Aslolan öyle olmasa bile hislerimiz var, algılarımız sonra. Dualarımız ve temennilerimiz olmasa ne yaparız bilmem şu obsesif kompulsif bozukluğu olan hayatta! Cümleten... Ne çektik beaa?! "Yuvarlanıp gidiyoruz" denir ya üstükapalı hani, gidiyoruz, yol bir zaten, biz de gidiyoruz, mecburiyetten ama nasıl gidiyoruz? Kimimiz moon walk yapıyor kimimiz catwalk! Adım adım veya bir anda. İki çıkış noktası var aslında. İkisi de öğretilmiş ayrıca farkettiyseniz? Fark etmeseniz de birinin içindesiniz zaten işte! 45 karat altın varmış gibi görüyoruz bir çoğumuz yolun sonunda? Su testisi su yolunda kırılıyor ya da düşünmeyin boşverin nasıl olsa... İte kaka gidiyor işte bir şekilde ister foseptik olsun ister b*k yolu, yolun sonu... Uçurum veya çukur hiç fark etmez, sonuç önemli değil, en kötü bir tarafımız kırılır amaann o da çok mu şu hayatta kırılmışlıklarımızın yanında?! Walkman modası geçmedi aslında, hep vardı o. Hepimiz walkmaniz çünkü, bir araç değil o, bizimle birlikte bir amaç da ayrıca. Devir geçmedi yani ve insan varolduğu sürece walkmanler de olacaklardır hep, daima. Öte yandan, "walk" sınıflandırılır, "man" büyük çaba ister ve neye göre kime göre "man"dır tartışıladursun, hep bunlar üzerine tartıştık çok farklı bir şey değil zaten bizim için hep bu konulara yoğunlaştık, gidiyoruz, başladı bu yaşam ne de olsa ve gidiyoruz ama nereye ve nasıl?
Mayıs '13 / ...en kötü anında bile zamanın tadına vararak cevap vermeyi yansıttım hayata; ...ve sen... zamana ölü yatırım yapmak ve hayata ölü tercihlerle devam etmeyi ne kadar bilebilirsin ki sevgili'm?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder