



Sevdiklerimizi sorarlar ya bize küçüklüğümüzde hani; "en çok hangisini seviyorsun?" diye... Genellikle "anne ve baba" cevabını verirsen, politik oluyorsun ta o yaşlardan hani. Doğru bile olsa üsteleme, anlayacaklarını anlar onlar. O çocuğun o yaşta politika yaptığını düşünür onlar çünkü, durmayın üzerinde. Anne veya babadan birini söylerseniz o gerçekçidir nedense. Hatta birini söylersin; "bana o değilmiş gibi geliyor" der soran sonra, cevaplayasın gelmez, hevesin kaçar... "Ne soruyorsun o zaman" dersin ama neyse anlayacağını anlayacaktır zaten soran da. Bir iki yaş daha atar, ilerler vakit... Bu kez "orası mı daha güzel burası mı?" sorusu alır yerini. Bu soru zaman zaman komik gelebilir ama öyle ya da böyle çıkar insan yaşamının çeşitli anlarında karşısına. Sorular aynı tarzdadır hatta belki birebir aynı da gelebilir. Ancak soranlar değişir çoğunlukla etrafta. Malum, kendi yaşamımızda sadece biz başroldeyiz. Neyse ki birilerini seçip birilerini eleyebiliyoruz, öyle bir seçeneğimiz var, bizden başka diğer oyunculardan yani. Ki birkaç kişiyi değişemiyorsun, değiştiremiyorsun ya da daha doğrusu. O en sevdiğimiz sevgilimiz bile zaman geliyor bir yabancı gibi gelebiliyor, belki de daha uzak. Hiç yaşanmamış gibi. Nazım'ın dizelerindeki gibi ya da, hani "artık herkes gibi..." Aile değişmezlerin oluyor, birkaç dost belki ve belki birkaç akraba. Akrabaların, arandaki kan bağın bulunan insanların bile yeri geliyor daha sönük kalabiliyor hayatındaki yeri. Etkisiz eleman gibi, kendiyle çarpılmış gibi bile değil, sıfır gibi... Yeri gelir, 7 kat el daha yakın olur, dokunur yaşamına ucundan ya da kıyından.
Peki ya arkadaş... Hani yaşamının ucundan kıyından ama illaki bir yerinden girmiş de diğer "herkes"ten yalnızca bir adım, bir tık önde olan arkadaşlardan bahsediyorum, evet. Bir adım geri olursan toplumun bir bireyi olur hani. Tanımadığın olur, herkes olur, yabancı olur yani. Sadece "merhaba merhabadır" hani bu ilişkinin adı yalnızca. Peki, tamam, size bir şey demedim zaten, yanlış anlamayın. Kimseyle dargın olmayabilirsin, herkesle barışık karışık olabilirsin, hatta dünyayla bile barışık, hayatla bile barışık olabilirsin. Peki, yalnızca mesafeleriniz olsun birine bir metre ötede, birine 10 km ötede olan. Siz zaten merkezdesiniz, ona laf atmadım, karışmadım bile, ne haddime! Neyse efendim, işte o sizin mesafe bile bırakmaya gerek duymadıklarınız yalnızca karşılaştığınız ve ayaküstü tanıştığınız birinden bahsediyorum, paragrafın başından beri, işte o "arkadaş"tan. Hani "-merhaba -merhaba" olan. Çok samimi olmayan. Arkadaştır işte hayatına dokunduğu için neticede. Senin yaşamını bir yerinden yakalamıştır yalnızca... İşte hep bu yüzden: "Arkadaş". Mesela, dışarda senden yaşça büyük birine annenin yarısı olduğu için "teyze" demek değildir bu. O mesafe olarak bundan bir tık daha ötede. Herkese daha yakın o "teyze". Ama neticede o da "teyze"(!) Gene güvenirsin ve arkanı kollar "arkadaş", o kişiye de öyle hitap edersin, sorgulamadan(!) -Tamam, siz arkadaşın arkanızda duranlardan da değilsinizdir şimdi kimbilir(!), yanınızda olsun, yanınızda dursun istersiniz hani, o zaman "yandaş" diyelim tamam ama genel adıyla arkadaş olur o da tabii- İşte Yaradan yarattığı için sevmek vardır ya hani Yunus'un dizelerinde... Yalnızca onun için sevsen bile güvenirsin neticede, "el" dediğimiz kişilerden... Hatta yeri gelir bir dostuna bile güvenemezsin kolay kolay o kadar, ona güvendiğin kadar güvenemezsin de belki de. Onun bir arkadaşı dahi senin bir arkadaşın olur... Basit bir tekerleme gibidir bu belki ama içinde ne ince bir espri vardır... Bir felsefe, bir Yunus, bir Mevlânâ yatar içinde... Basit şeyleri düşünün bazen. Takın aklınıza, saçma şeyler takıp düşünceğinize... Sırf bunu irdelemek sorgulamak için yazdığım bir yazıydı. Belki bir nebze olsun bakış açınız değişmiştir. Biraz düşünün diye sadece bu yazı. Ötesinde, sonsuz bir teşekkür ediyorum sabrınız ve dinlemeniz için elbette. Daha fazla karışmak da zaten düşmez haddime.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder