31 Ocak 2013 Perşembe

Mr. Enthusiastic

İnsanın bazen elinde değildir hayat mücadelesinde verdiği savaşlar. Ya dilinden çeker günü gelir ya davranışından ya aklından ya da yüreğinden. Aslında yaşamından en çok haz aldığı dönemdir yaşlılık dönemi. Çünkü hayatı anlama noktasında istediğini yapabilmektedir. Zira insan ömrünün ergenliğe kadar olan kısmı yaşamın elindedir, büyümek gibi. Bu sırada yaşamın gerektirdiği bir kararla okumaktadır çeyrek asrına kadar. Sonra iş güç girer devreye; yaşamında askerlik, doğum, evlilik, çocuk sahibi olmak gibi yine hayatın belirlediği şeyler olacaktır bu süreçte. Bunlarla meşgul olacaktır bu kez de. Eee insan ömrü geldimi yarım asrına böylece?! Heh, işte eskiden zaten bir on-onbeş yıl filandı maksimum. Hatırlıyorum, 80 yaşındaki dedelere ninelere yapılırdı özel haberler, röportajlar o televizyonculuğun pre-sansasyonel devrinde! Sonra 90 oldu ve şimdi 110-120 yaşındakilere kadar gelinildi bu dönemde! İşte bundan sonrasında insan istediğini yapabilmekte özgür ya hani sözde, emeklilik filan, bir boşa çıkma, açığa çıkma. Aslında burada yine hayat karar veriyor bazı şeyleri ve seni eskitiyor haliyle. Yapacağın varsa da yapamaz hale geliyorsa. Bilmiyorum düzenin bir parçası olarak görüyorum bazen kendimi. Son derece işlevselci gelebilir belki size ama biraz da bütünün bir parçalarıyız. Ona buna hizmet ederek, otomotik robotik bir şekilde geçiyor günlerimiz, kendimize ayırdığımız birkaç saat dışında. Yemek, içmek, uyumak, barınmak, giyinmek, yaşamı idame ettirmek için para kazanmak dolayısıyla çalışmak, sevişmek, temizlenmek gibi şeyleri de ölmemek için ihtiyaç için yapacağımızı savunursak şayet 24 saatin büyük bir çoğunluğu da bunlarla geçiyor. Pardon hepsi! E, geriye ne kaldı zaten. Bir ömüüürrr... Vouw! Çok uzuuunnmuşşş gerçekten de(!) Bir de hastalığı, sakatlığı ekledik mi üstüne fonksiyonlarda yavaşlama, yerinde saymacalar başladı mı yani ooh değmesinler keyfinize! Hani bir ömür... Şu ana kadar yazılarımda sıkça bahsettiğim hayata karşı olumlu-pozitif yaklaşım, umut taşıma, gülümseme, iyi davranma, her şeye güzel bakma, saygı çerçevesi içerisinde hayata tutunmaya çalışma teması aslında daha çok bu yüzden. Bu olmadı mı iyice bitmişsiniz demektir çünkü. Yukarıda saydıklarım, ömür geçirme süreçleri keza buna yeter de artar bile! Hı, emeklilik sürecinde de neler olacağına gelirsek ya köhnemiş sandalyenizde oturmuş bir şeyler yazarsınız tüm bilgi birikimleriniz, tecrübeleriniz doğrultusunda, ya araştırma yapıp okursunuz gazete, kitap, vs. Ya bahçe işlerine girişirsiniz, tamamen organik hani, çocukluğunuzdaki lezzetleri arayıp bulmak için, inek keçi filan beslersiniz tüm o zamana kadar çalışmalarınız karşılığında anca yetebilen bir müstakil tek katlı ev eşliğinde ücra bir yerde. Ya ahşap boyama, kırkyama, yağlı boya, boncuz dizme, örgü örme, enstrüman çalma, şarkı söyleme, takı dizme kurslarına yazılırsınız sanatsal faaliyetler dizgesinde. Yaşlılık sanata daha yakın nedense, insan ömründe bu arada, daha naif, sakatlık riski daha az ya ondan olsa gerek. Spordan bahsetmiyorum bile aslında, zira sporda yaşlılık döneminde bir yara-gocunma durumu yaşanmakta nedense?! En fazla step-aerobik-yürüyüş yani. Kalkıp da basketbol, futbol, voleybol, tenis yapılcak değil ya! Anatomi elverişsiz bir kere! Bahane şahane! Neyse ya da mutfağa girip farklı tatlar keşfetmeyi yaşarsınız kendi dünyanızda ya da ne bileyim yurtdışına yurtiçine seyahat etmenin mutluluğunu yaşarsınız filan. Ama ne kadar yaşarsanız yaşayın bir sonu olacaktır, onca yıl yaşadıklarınızın, tecrübelerinizin, alışkanlıklarınızın terk edeceğini bile bile sizi yine de güzel geçirmeye çalışırsınız eğer varsa evlatlarınız huzur evine yerleştirmediği sürece tabii! Huzur evi yaşlılık sürecinde bir kabustur gerçekten, hayal kırıklığıdır bir korkudur... Bunca yıl yanınızda yetiştirdiğiniz baktığınız evlatlarınız devir tersine döndüğünde aynı ilgiyi yaşatmıyor. Bu açıdan acı bir şey elbette ki. Böyle duygusala girip ayrı acı, ekşi şeylerden bahsetmeyeceğim ayrı bir konu başlığı zaten ancak bir diş hekimi, enjektör korkusu gibi sağlığı tehdit eden bir unsur olarak çıkar karşımıza adeta. Hayata hevesle, ilgiyle bağlanmayı da bilmedikçe bu daha katlanılmaz çekilmez bir hale gelir her yaşın her evresinde! Bu yüzden kızmıyorum o başı boş emekli amcalara. Ayrılan sürenin ve yerin uzamasıyla birlikte farkındalığın geçtiği şu noktada konuyu bağlama çerçevesinde fahri müfettişlik, trafik memurluğu yapan amcalara kızmıyorum işte bu yüzden. Yine hayatın istediği hizmeti yerine getiriyorlar çünkü. Ne yapsınlar başka, sorarım size?! 2 gün önceki yazımda bahsettiğim otobüsteki amcalara gelince... Hak veriyorum bir açıdan da onlara elbette. Olaylara müdahale olmak istiyorlar, çevrede ne olmuş ne bitmiş ilgilenmek. Diğer evrendeki varlıklara baktığımızda ne hayvanlar ne bitkiler ne de başka şeyler yerine getiriyor bu vazifeyi. E, insana düşüyor haliylede. Onun pastadaki dilimi olarak çıkıyor karşımıza bittabii. Bu yüzden saçma da olsa bir şeylerle ilgileniyorlar, araştırıyorlar madem hayat safsatalar silsilesi. Ona bakılırsa en geniş kapsamıyla hayattaki yapılan her şey gereksiz her ne kadar buna inanmasam da! Yok mu, kabul eden kısım var elbette... Bu yüzden, kızmıyorum onlara en çok. Siz de günün birinde her ne kadar bu saçmalıklara inanamasanız da hangi otobüsün hangi güzergahlardan geçtiğini, hangi verginin içinde ne kadarlık kısmın yalnızca size ait olduğunu ya da ne bileyim şehirin neresindeki marketin yalnızca bir ürün için en ucuz olduğunu kabul  etmeseniz de ya da kendinizde yaşamasanızda bileceksiniz veya göreceksiniz. Belki kendinizi de bu şekilde bulacaksınız, bilemeyiz. Hayat bir öğrenme süreci, daha neler öğreneceğiz bakalım?! E, bir yaşıma daha girdim diye de boşuna dememiş "büyüklerimiz". Can sıkıntısına mı bu lafları bulduklarına belki zamanla daha sonra değiniriz ama sanmıyorum ve sanmadığımı da savunuyorum. Bay ilgili olmadıkça daha çok canımız sıkılacaktır, insanın doğasına aykırı çünkü. Bu yüzden bay hevesli zira. Hayat bir öğrenme süreci ise de süreç bu yüzden hevesle doğru orantılı, bağlantılı, paralel akışında anlamlı. Zincirin halkası gibi birbirine kenetli, insanlıktan - insanlardan daha çok birbirine bağlı ve döngü düzen üzerine kurulu birçok senaryo parçası ama birbiriyle kesişen ama tamamen bağımsız, apayrı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder