Toplumsal bir baskı var ya üzerimizde... Davranışlarımızı rahatça sergileyemiyoruz. Sergi salonu açsak; tamamen kişisel, aslında binlerce renk kullanırız, hiç şüphesiz. İnsanoğlu çok renkli zira. Değişken ve bir o kadar da adapte olaylara. Toplumda belirli başlı şeyler vardır ve bunu bilerek aksettirirsen diğer insanlara, işi biliyorsun demektir. Açacak olursak konuyu... Opera, tiyatro, golf, senfoniler'in aynı grupta olması siz de bir şey çağrıştırıyor mu, hobi olarak seven kesim doğrultusunda? Hı, eğer çağrıştırıyorsa işi gayet iyi biliyorsunuz demektir... Doğru, kesinlikle! Elit kesime hitap eden faaliyetler bunlar. Sergiler mesela! Benzer şekilde bilgi yarışmaları ve belgeseller! Hani daha aristokratik bir çağrışımla, entelektüel kesime hitap eden ama halka göre daha sıkıcı etkinlikler bunlar çoğunlukla... Bu yüzden elit ya zaten! Tüm kitleye seslenmediği için, genele hitap etmediği için...
Bunu bilenler, kendini elit kesime koyanlar da var elbette. Yalan Dünya dizisinde de sıkça ele alır oldu mevzuyu Gülse Birsel. Tamam, "madem bu kadar belgesel izleyen var neden rating'ler diziler üzerinde daha uç noktada arkadaş bu ülkede?" diye sorarlar adama! Haklı olarak bittabii... Öte yandan, müzik türleri seni ayrı kategorize eder... Hani klasik, tsm, thm dinliyorsan eğer az çok genel geçersin demektir. Rock-hiphop-R&B kovalar bunun hemen gerisini, gençlik halet-i ruhiyesi. Peşisıra, duygusal-slov tarz gelir ama hareketli pop dinliyorsan eğer bir numaralı eziksin! Abbeeoww... Kaç kaç! Şimdi sorarım size bu ülke insanı bir Petek Dinçöz, bir İsmail YK, bir Bülent Ersoy dinlemiyorsa bu insanlar nasıl köşe oldular, bu kadar parayı nereden buldular?! Topluma beğenilerimizi gizleriz, ifşa-afişe etmeyiz öyle kolay kolay. Suskunluk sarmalını güzelce sararız aslında bir taraftan da... "Sosyal baskıya rağmen yine de Petek Dinçöz dinlemek" demez hiç kimse... Ya bırakın bu ayakları da, Güllü'nün, Kâhtalı Mıçı'nın, Cansever'in bir zamanlar tutunduğu bir sanat anlayışımız var bizim. En azından toplumu besleyen kültürün bir dönem bu biçimde varoluşu, şekillenişi! Kimedir bu artistlik? Kimedir bu kendini lüx göstermecilik??!
Toplumsal baskı karşısında türlü alanlarda türlü kategorilere karşı bir iç savaşım bu esasında. Kendi benliğimize ters düşücü birtakım unsurlar var toplumda ve toplum bizim üzerimizde daha ağır basıyor, benlik düşürüyor az biraz. Onu bunu geçtim de azizim, insanın benliğinin mizacıyla bir bütünlük içermesi gerekmekte en başta! Ben buna inanıyorum bizzat... Kişilik yapısı ve beğenilerin birbiriyle örtüşmüyorsa toplumda tutunman bir yalan ötesi nihayetinde. Sanal bir gerçeklik, sahte bir gerekçelik, bir kendini kandırma modeli adeta. Toplum da senkron kayması yaratırsın en fazla! Bu da kolayca algılanır, ne kadar teknik bir bilgi olsa da... Prototip belli, kategori belli -illa kategoriyse kategorizeleştirmeden daha başka ne var ki bu ülkede?!- durumsa apaçık ortada! Hı, zaten başlı başına bir kategorisin diğer yandan. Düşüncen de cinsiyetin de görüşün ve duruşun da hatta gülüşün de gelirin de işin de yaşın da statün de kültürel birikimin ve deneyimin de sosyaliten de her biri ayrı kategori, hobin de kategori olmuş, kaç yazar...
Ki zevklerin, hobilerin konuşmana yansır, konuşman da hobilerini ele verir, sonra; hepsi biraraya gelir, kişiliğini ele verir, kimedir bu kandırmaca, nedendir bu aldatmaca?!
Bunu bilenler, kendini elit kesime koyanlar da var elbette. Yalan Dünya dizisinde de sıkça ele alır oldu mevzuyu Gülse Birsel. Tamam, "madem bu kadar belgesel izleyen var neden rating'ler diziler üzerinde daha uç noktada arkadaş bu ülkede?" diye sorarlar adama! Haklı olarak bittabii... Öte yandan, müzik türleri seni ayrı kategorize eder... Hani klasik, tsm, thm dinliyorsan eğer az çok genel geçersin demektir. Rock-hiphop-R&B kovalar bunun hemen gerisini, gençlik halet-i ruhiyesi. Peşisıra, duygusal-slov tarz gelir ama hareketli pop dinliyorsan eğer bir numaralı eziksin! Abbeeoww... Kaç kaç! Şimdi sorarım size bu ülke insanı bir Petek Dinçöz, bir İsmail YK, bir Bülent Ersoy dinlemiyorsa bu insanlar nasıl köşe oldular, bu kadar parayı nereden buldular?! Topluma beğenilerimizi gizleriz, ifşa-afişe etmeyiz öyle kolay kolay. Suskunluk sarmalını güzelce sararız aslında bir taraftan da... "Sosyal baskıya rağmen yine de Petek Dinçöz dinlemek" demez hiç kimse... Ya bırakın bu ayakları da, Güllü'nün, Kâhtalı Mıçı'nın, Cansever'in bir zamanlar tutunduğu bir sanat anlayışımız var bizim. En azından toplumu besleyen kültürün bir dönem bu biçimde varoluşu, şekillenişi! Kimedir bu artistlik? Kimedir bu kendini lüx göstermecilik??!
Toplumsal baskı karşısında türlü alanlarda türlü kategorilere karşı bir iç savaşım bu esasında. Kendi benliğimize ters düşücü birtakım unsurlar var toplumda ve toplum bizim üzerimizde daha ağır basıyor, benlik düşürüyor az biraz. Onu bunu geçtim de azizim, insanın benliğinin mizacıyla bir bütünlük içermesi gerekmekte en başta! Ben buna inanıyorum bizzat... Kişilik yapısı ve beğenilerin birbiriyle örtüşmüyorsa toplumda tutunman bir yalan ötesi nihayetinde. Sanal bir gerçeklik, sahte bir gerekçelik, bir kendini kandırma modeli adeta. Toplum da senkron kayması yaratırsın en fazla! Bu da kolayca algılanır, ne kadar teknik bir bilgi olsa da... Prototip belli, kategori belli -illa kategoriyse kategorizeleştirmeden daha başka ne var ki bu ülkede?!- durumsa apaçık ortada! Hı, zaten başlı başına bir kategorisin diğer yandan. Düşüncen de cinsiyetin de görüşün ve duruşun da hatta gülüşün de gelirin de işin de yaşın da statün de kültürel birikimin ve deneyimin de sosyaliten de her biri ayrı kategori, hobin de kategori olmuş, kaç yazar...
Ki zevklerin, hobilerin konuşmana yansır, konuşman da hobilerini ele verir, sonra; hepsi biraraya gelir, kişiliğini ele verir, kimedir bu kandırmaca, nedendir bu aldatmaca?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder