Kelimelerin çağrışımsal, duygusal, komedi karşılıkları... Toplumca
bilinmeyenleri, kişiselleri, bazen kişiselliğin toplanış biçimi, genel
kabul görmüşü geçirmişi... Dedik ya hani, bu da onun devamı niteliğindeki bölüm. Daha farklı kelimelerle, hayata taşıma izi...
Yalan... Hayatın içinde dillere pelesenk olmuş, yarı duygu öldürücü, yarı düşünce caydırıcı ama ne olursa olsun beyazıyla da pembesiyle de karaya bağlayıcı ve inanç kırdırıcı... Hokus pokusla yok edici, sihirli değnekle yürek acıtıcı, dev aynasında büyüyen, insan gözünde küçülen, ufacıklaşan, minicik hale gelen insanların ideali olmuş nankör ve illet bir hastalık. O'nsuz olmaz bazen ama onunla da siz olmazsınız...
Kahve... Yalnızlık ve uykusuzluk mu çağrıştırır siz de bilmem ama keyif verici, muhabbet bahanesi ve anıları yad etmesini de göz ardı etmemek gerek. Fincanın etrafında dönen sohbetler, muhabbetler; telvesinde yatan gelecekten müjdeler hatta tabağına taşan nasipler, umutlar ve kısmetler... Bunların her biri kahveyi bambaşka bir hale sokar. E, ne de olsa boşuna dememişler 40 yıllık hatrı vardır diye...
Zaman... Her şeyin ilacı mıdır bilinmez, bence. Evet, zaman devasa bir muamma! Zira, kelin ilacı olsa merhemine sürerdi, konu ilaçsa... Sözgelimi, hayat zamanı gelişigüzel kullanmaz; daha farklı bir işlev yüklerdi ki anlam kazansın. Oysaki zaman hatası, zamanlama yanlışı, kötü zamana denk düşmek gibi şeyler de var hayatta. O kadar geniş bir kavram ki aslında, dünyalar kadar kocaman ve bir o kadar da eskimeye yüz tutmuş, yaşlanmış ve yorgun... Bir işin hem geçmişi hem şimdisi hem geleceği... Kaderle yarı çapraşık yarı bağlaşık bir o kadar da dengesiz deliyi oynayan bi' dengeli... İş tamamdır da, zamanı gelmedi mi? Ne zaman mı? Zamane gençliği işte... "Yok olmak zamanı şimdi..."
Gri... İşte dengeli ayağına yatmış bir dengesiz daha. Kararsız kalmış, arada sıkışmış ve hâlâ da sürdürüyor tüm istikrarını... Azim değil bu, etki-tepki de değil, başka bir şey bu... Ya da hiçbir şey değil... Belli değil, yarı düşünceli yarı kendini gösterememe biraz da kendini saklama aslında, gerçeğe saklanma... Siyah ya da beyaz... Ama en çok hangisi?! Olsun, gene de iki zıttı biraraya getirici, uzlaştırıcı ve bir o kadar da ciddi... Başka yok onun gibi... Demek ki tek yapamıyor, yalnızlığa yok alışkanlığı belli ki. Azıcık ondan azıcık bundan besleniyor işte bir o kadar da tamamlayıcı ve asil üstelik, yine de istifini bozmasa da gayet resmi....
Umut... Herkeste olmalı mı az biraz, ufacık olsa da olur mu, peki ya sonra o da unufak olur mu yoksa bu da mı bilinmez... Uzar gider sorular bitmez hiç, sormayın. Gerçekten sormayın, sorgulamayın! Kafanız rahat olur en azından, aklınız bereketli. Uçmaz en azından. Siz de durumdan gayet hoşnut gayet memnun tabii. Yok oluşu da zor, çok oluşu da... Umut beklentiye dönüşür sonra, beklediğiniz sizi beklemezse hayal kırıklığı olarak geri döner, katbekat yaşarsınız içinizde. Yok edin de demiyorum tabii ki, illaki olmalı. Karamsarlıkla, melankoliye bağlayarak da geçmez bu dünya, zaman, hayat, vb. Zaten şurada üç beş an ve sınırlı sayıda insanla geçer ömür, bahşedilmiş, lütfedilmiştir. Onu da tamamı ve tümüyle ziyan olarak geçirmek yakışmaz. Zevk alabildiğince güzeldir ve güzel baktıkça, güzel tarafından baktıkça güzeldir her şey. Yine de her şeye rağmen yaşamak zor. Ve umut... Her şeye rağmen, umut...
Belirli bir çizgide ilerlediğimiz ve kaderin yalnızca bizi karşılaştırdığı insanlarla kurduğumuz hayatımızda YALANdan net bir biçimde uzak duracağımız ve sevdiklerimiz dahilinde gerek özel gerek kamusal alanda beyazı ve pembesini de kullanmadığımız ve son kertede onun bizi kullanmasına izin vermeyeceğimiz yeni yaşantılarımız olsun... Bazen bir KAHVE bile eşlik edecektir yalnızlığımıza ve dostlarla daha zenginleşecektir muhabbetlerimiz bir fincanın etrafında. ZAMAN geçse de üzerinden, çok çok sonra yine hatırlanacak güzel anılar bırakacaktır elbette, kalacaktır tadı damağımızda. Hep siyah ya da beyaz akmaz arada karıştırır kasıtlı veya istemeden oluverir, canı sıkılırsa hep aynı renk üzerinde kalmaz hayat... Yeri gelir nötr de bakabilir bize ama GRİ yalnızca olumsuzluk değildir, bilmek gerekir. Zira çok iyi birinin de çok kötü tarafları olabilir, çok kötü birinin de çok iyi tarafları ancak bunu rengini belli ederek yapmak suç deği,l kocaman bir yürekliliktir ki özünü göstermektedir tüm tonlarıyla... Ve kötü de olsa iyi de olsa mutlaka bir UMUT taşır insan, tıpkı nefes alıp vermek gibi. Zorunlu ve bir o kadar da masumane. Umutlar YALAN içermez en azından o zaman ne diye yerleştirmeyiz umudu yaşamımıza ve ne diye umudu taşımayız bazı gerçekliklere. O zaman zaten olmazdı yalan...
Farklı alanlardan kavramlar yine bir araya geldi ve bir döngü oluşturdu bize yine işte. Hayat bir döngüyse umutla biraraya gelemeyecek şey yoktur, katılmak çok da güç değildir bu döngüye, yan yana gelme ihtimali çok düşük olsa bile... Taşımak gerek umudu yüreğe...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder