Yılın son on gününe girdiğimiz şu günlerde, bu aya dair yine bir Sizlerden Gelenler bölümüyle ve bu yazının da bu yılın da son bölümü olma özelliğiyle karşınızda olmanın sevinci içerisinde yazıyorum, kuruyorum cümleleri. Taşarcasına. Bereketli olsun... Dilekler klişeleşir ya yıllar eskidiğinde, sonra benzeri dilekler kurulur ya her yeni seneye, umut içinde, kanaatim dileklerin hiç eskimemesi yönünde. Hem kim demiş klişe diye, bir kere klasik onlar diye... Hayat sizinle anlamlı...
Tanıştığımız güne, anılarımızın çocukluğuna, indim birden. Sanki daha önce tanışmış gibiydik o gün. Ne çabuk da geçti yıllar, ne kadar da çabucak... Sen benim bana benzeyen kısmın olmadan daha büyüksün ben de. Her birini arada hücrelerinden çıkarıyorum bu ara, ne kadar dost edinmişsem. Temizleyip, tazeleyip yerine koyuyorum tekrar düşürmeden, kırmadan. Her biri değerli benim için, tıpkı senin de bunlardan bir koleksiyonu oluşturduğun gibi... Hem sen bilgi ekle hayatıma. Bu arada ne de güzel yürümüşüz yolumuzda bu arada fark ettin mi? Başkaları ya saptı başka yollara, ya çabuk yara aldı, yeterince sağlam değildi belki de, ya ödünler verdi kendinden işin komiği sonuç elde edemedi pek çoğu ya da yanlış yollara düştü, belki de en başından beri. Biz anlarız birbirimizden en çok, halimizi bir biz biliriz. Elbette bundan sonra da öyle, e yolumuzun uzuuunca...
Google / Acımasız Gerçekler
"Google dünyadaki tüm dillerin literatürüne girmiş durumda. Pek çoğumuz bilgi aramak ve varsa bir problemimiz bunun çözümü için Google’yi kullanmaktayız. Google bizim yaptığımız bu aramalarda, bizim hangi proplemi yaşadığımızı ve hangi bilgiye ihtiyacımız olduğunu raporluyor. Nitekim, Google arama önerisi Facebook’tabazı kullanıcıların Türk kullanıcıları tarafından maruz kaldıkları bir derdi anlamlandırmak ve çözüm üretmek için google arama motoruna bir kaç şey sormuş: 'Why do Turkish people add me on Facebook?' (Türkler neden beni Facebook’ta ekliyor?) Google pek çok Türk kullanıcı tarafından bilinen bir gerçeği raporlayıp bizlere sunmuştu... Google arama motoru , ilk yazdığınız kelimeden itibaren size en çok arama yapılan, aramalar arasında, öneriler sunuyor. Pek çok kullanıcı tarafından sevilerek ve beğenilerek kullanılan bu arama motoru, bazen acımasız gerçekleri sunabilmektedir. İngilizce olarak arama kutucuğuna 'Why' (Neden) yazıldığında önerilerin ilk sırasında şu çıkıyor: 'Why do Turkish people add me on Facebook?' yani 'Türkler neden beni Facebook’ta ekliyor?' Bu öneri, Facebook kullanıcılarının (büyük bir kesimi) böyle bir problemle karşılaştığını ve bundan dolayı çok fazla canlarının sıkıldığı sonucuna varmak doğru olur." << Ahmet Beliktay >>
Bir insanın kişiliğine ancak bu kadar mı yakışır ismi, bu kadar mı uyuşur tüm benliğine... Can dostum, candan dostum; anılar eskidi, biz eskimedik ne mutlu ki. Pek çoklarına koştuk, birçoklarında da çoktuk biz. Hayat girmeye çalıştı mı araya, elbette ki evet, hani herkese yaptığı gibi ve bize de sıkça hatırlattığı gibi. Ama biz onun istediği şekilde yürütmedik bunu, bizim istediğimiz şekilde oldu her şey. Haberdar ettik birbirimizden bizi, bazen kesişti çizgiler ve canlandı anılar tekrar, sonra güzel bir şekilde geçirdik bize düşen anlarda vaktimizi. Şen şakraktık anılarda, öyle de kalalım hep. Bozulmadan, hayata koz vermeden, gülen pozlar vererek... Hoş bulduk hayatımızı hayatımızda ve beraber omuzladık sorunlarımızı çoğu zaman. Beraber miydik, elbette... Tıpkı hayata nispet edercesine yine. Onu sinir ettik, uyuz oldu, fıtık oldu, bakma! Hayata güzel bakmak varken üstelik.

Google / Acımasız Gerçekler
"Google dünyadaki tüm dillerin literatürüne girmiş durumda. Pek çoğumuz bilgi aramak ve varsa bir problemimiz bunun çözümü için Google’yi kullanmaktayız. Google bizim yaptığımız bu aramalarda, bizim hangi proplemi yaşadığımızı ve hangi bilgiye ihtiyacımız olduğunu raporluyor. Nitekim, Google arama önerisi Facebook’tabazı kullanıcıların Türk kullanıcıları tarafından maruz kaldıkları bir derdi anlamlandırmak ve çözüm üretmek için google arama motoruna bir kaç şey sormuş: 'Why do Turkish people add me on Facebook?' (Türkler neden beni Facebook’ta ekliyor?) Google pek çok Türk kullanıcı tarafından bilinen bir gerçeği raporlayıp bizlere sunmuştu... Google arama motoru , ilk yazdığınız kelimeden itibaren size en çok arama yapılan, aramalar arasında, öneriler sunuyor. Pek çok kullanıcı tarafından sevilerek ve beğenilerek kullanılan bu arama motoru, bazen acımasız gerçekleri sunabilmektedir. İngilizce olarak arama kutucuğuna 'Why' (Neden) yazıldığında önerilerin ilk sırasında şu çıkıyor: 'Why do Turkish people add me on Facebook?' yani 'Türkler neden beni Facebook’ta ekliyor?' Bu öneri, Facebook kullanıcılarının (büyük bir kesimi) böyle bir problemle karşılaştığını ve bundan dolayı çok fazla canlarının sıkıldığı sonucuna varmak doğru olur." << Ahmet Beliktay >>

Neden Bu Kadar Zorsun?
"Sen neden bu kadar zorsun
kendine? Neden hayat bu kadar ucuz görünüyor gözüne? Sensin ama bu biliyorum,
değiştirmek değil derdim; sadece göstermeye çalışıyorum. Görmüyorsun!
Anlamıyorsun! Yoruluyorum…
Artık gücüm yok sana, anlatmaya,
uğraşmaya, ömrümü böyle harcamaya gücüm yok. Tükeniyorum! Ve hayat seninle
geçirilmeyecek kadar değerli bir hediye, madem güzel olanda, benim aklıma
yatanda gönlün yok; o zaman çaresiz gidiyorum...
Her baktığımda seni arkada
görmekten, elinden tutup çekiştirmekten sıkıldım. Kendin mıh gibi duruyorsun,
beni de yanına çekmeye uğraşıyorsun. Yürü be adam, başka dünyalar, başka
hayatlar var baksana diyorum; kör olmuş kalbin, görmüyorsun.
Güzel bir dünya kurabilirdik
birlikte, içinde keyifli anlar olan bir hayatı birlikte geçirebilirdik ama ne
çare! Sen mutluluk sandığın duyguları bile çöplükte arıyorsun.
Artık dönüşüm yok benim bu
yolda. Başka sularda yüzmek istiyorum, başka renkler var bu dünyada biliyorum,
onları da görmek istiyorum. Zaten dönüp dolaşıp buraya geleceğiz işte, bir
duvara, bir kutuya, bir çukura gireceğiz; neden şimdiden ölmeyi seçiyorsun?
Ölüm bedensel değil ki; sen ruhunu böyle çürütüyorsun.
İçin kokuyor yavaş yavaş,
hissetmiyorsun. Dışarıdan bakamıyorsun kendine, kendi gözlerini göremiyorsun.
Kötü bir rüyada gibisin, ne
kadar seslensem uyanmıyorsun ve her gün daha zor oluyor seni sevmek! Seni
sevenleri de yanındaki karanlığa çekiyorsun...
Şeytan’ın yardımcıları var
dünyada derlerdi, ete, kemiğe bürünmüş; düşünüyorum şimdi acaba sen de onlardan
biri mi oluyorsun?
Aklımı, ruhumu, ömrümü,
saflığımı, çocukluğumu ve beni ben yapan her şeyi korumak için vazgeçiyorum
seni sevmekten ve çok üzülüyorum. Keşke seni sevmek bu kadar zor olmasaydı ama
sen de böylesin işte; biliyorum!" Candan Ünal << Berna Candar >>
Çok şükür... kavuşturana! Dönüp baktım da eskiye şöyle bir... İmrenilesi günlermişş, anladım. Elbette sorunlarımız oldu ama bu hayatımda olduğunu gösterir her daim, daima. Sonra, ne bileyim, pürüzsüz olsaydı tekdüze, ütopik ve sıkıcı olurduk... Oysa sen dertlerimi dinleyen ve beni benden iyi anlayansın, gerçek gibi. Sonra, gönül konseptime uygun olansın, hayat gibi. Ve hayatıma dokunan, dokunduğunu hisseden... Bazen gölgende soluklandığın bazen kanatlarının altında ya da yüreğinin derinliğinde hayata tutunduğumsun, sıkıca. Sonra, su serpensin yüreğime, sen seversin suyu hem. Ama hep yüreğimde kalansın, varolansın, gönlümün derinliklerinde büyüttüğüm... Yollar ayıracak belki, hatta dağları da alet edecek kendine mutlaka, ama ya "sonra"? Devamı için, o yol haritasına bakacaksın, ama "pışşık!"deyip yollar haritayı vermeyecektir sana, o yüzden birlikte çizeceğiz biz de var gücümüzle hayata karşı bir olup kıyasıya, ölesiye ama doyasıya...

"Dostum benden yazı istemiş yazmaz mıyım? Elbette yazarım, zaten mütemadiyen yazarım çizerim. İnsanın varoluşunu yazmak ve okumak arasında sürdüreceğine ve gezerek süsleyecegine dair tuhaf bir anlayışa sahibim.ancak burada yazacağım kuramsal içerikli her hangi bir yazınin hakkını vermemekten korktugum için sadece neleri sevip neleri sevmediğimi yazmanın daha uygun olabileceğini düşündüm. Olur ha hoşunuza giden bir satırı cımbızlar. Sonra da o güzel başınızın kıvrımlı raflarında yer almasını arzu edersiniz. Çok uzattık, başlayalım eve dönüş yolundayım. karşıma tip tip insanlar çıkıyor.insanları seyredip hallerinden ve laflarından çıkarım yapmaya bayılıyorum, kategorize etmek haddim değil sadece bakıyorum. İşte köşede bir çocuk var kareli yeşil pantolon giymiş yuvarlak güneş gözlükleri var altında pinokyo marka bisiklet elinde bir parca tütün sigara sarmaya çalışiyor. Umarım sırf bir yerlere aitmis duygusunu hissettirmek için böyle giyinmemiştir. gidip hazır bi sigara versem mi? İstemez heralde... Neyse herkesin tuttuğu kendine ben yürümeye devam edeyim.
Durakta
farklı şikayetleri olan insanlara kulak kabarıtiyorum, ay gelinim, ay
şu trafik, ay saçım bozuluyor rüzgardan vs. vs. şikayet gırla, herşeyden
yakınan insanlara, tatminsiz insanlara, acizlik edenlere...(bir yerde
çok şikayet etmenin acizlikten olduğunu okumuştum) tahammül edemiyorum.
Çok gürültü var memlekette. Memleketin kıçı başı ayrı hareket ediyor.
doğru. ne yapmalı? düzeni bozanların kökünü kurutmalı. eğitir
öğretirsek düzelmez mı? Yok anam. Faşistler itici oluyor ve işi gücü
şikayet etmek olan sosyal pisliklere de sinir oluyorum. Lafla değil
peynir gemisi, transatlantik yürütüyorlar. Çözümle gelenler baştacı ama o
da tek bir pencereden bakıyorsa ve zihin odası az ışık aliyorsa
kızıyorum, elimde değil. Anlayana, anlayışa, hoşgörüye ve yol açana
nasılda hayranmışım? Bir taraftan da soda işine mı girsek diyorum. Memlekette
bunca hazımsız insan var köşe oluruz diye... ama yok olmayacak yine
rüzgarla değil lafla gidecek ufak yelkenli... Ben az daha gideyim durak
sarmadi beni. Otobüse daha yarim saat var, memleketin yarım saate
kurtarılmasına tahammül edemem heralde. Ah ah her insanın bir derdi var
su memlekette, birine dokun iki bin ah kulağına ücretsiz gelsin. Niye?
yetmiyor çünkü. Alayımız hedonist. Haz peşinde koşuyoruz, hayatımızı
hazlara endeksliyoruz. Son yillarda evliliklerimizin ömrunun bu denli
kısa olması tesadüf olmamalı. Her ne varsa cebimizde az geliyor. Kredi
kartı borçlanmaları tavan yapmış. Tüketmek en kral alışkanlığımız.
ilişkilerden zamana, şeylerden anlayışa kadar tüketmediğimiz bi' nane
yok. Geçenlerde kendimi tablet pc kılıfı alırken yakaladım. iyi de benim
tablet bilgisayarım yok ki! ürünlerin tıka basa dolu olduğu sepette
'sudan ucuz' yazdığını görünce aydım. Ama yok. Bu da gol değil hocam...
Küçük kentlerde bile metropol hayatının izleri... Nereye gitmeli? Bilmem
ama burdan yıldızlar az gözüküyor biraz daha kirsala gitsek fena değil
hani... Temiz hava, yeşil orman kerpic evin kokusu, üzerine yürüdüğüm
karın kıtırdayışı, paçalarımdaki çamur izleri, donmuş kulaklarım,
baharın yeşil gözleri, ufak elleri... Hepsi sevilesi... hayatı basit
yaşayan insanları da bulursam deyme keyfime... Oturduğum sobanın
kenarında yanan meşenin kokusu ve çıtırtısı başımı döndürürken Simmel
ne demiş onu anlatırım.
Oh eve varmışım bile. Aileyi ve değerleri Seviyorum ne güzel..."
<< Ahmet Değirmenci >>
<< Ahmet Değirmenci >>
Yanımda olduğunuzu hissettiğim için teşekkür etmek isterim bir kez daha Muratça... Emeğiniz, yüreğiniz ve desteğiniz için teşekkürler...
Gönüldaşlığımıza,
İyi ki varsınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder