19 Mart 2014 Çarşamba

“Etik” Olan Dördüncü Kuvvet



Kuşkusuz basın, Türkiye’de, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradaki en önemli rolü ise, birimler arasındaki ilişkileri, işleyişi topluma; toplumda olup biten olayları, gelişmeleri bu birimlere iletmesidir. Bunu yaparken de tüm mesleklerde olduğu gibi toplum tarafından da benimsenmiş bazı etik kurallara dikkat etmesi gerekir. Bir bakıma, bu etik kurallara uyduğu için halkın güvenini kazanan medya, toplumda "dördüncü kuvvet" olma özelliğini kazanmıştır ve bu yüzden kendisine önemli bir misyon atfedilmiştir. Bu yüzdendir ki medyanın toplumdaki belirleyiciliği küreselleşmiş ve adeta medyanın kararı toplumun kararı haline gelmiştir. Ancak yıllardır süregelen, dillere pelesenk olmuş “basında güven” kalıbı dördüncü kuvvet olma niteliği kazanan medyanın etik davranmaması sonucu günümüzde etkisini yitirmiştir.



Günümüz medyasına baktığımız zaman, basının gerçekten etik olarak hareket edip etmediği konusu tartışılmaktadır.Tüm bunları açığa kavuşturmak gerekirse, etik kurallara karşılık gelen örnekler durumu net bir şekilde izah eder. Basın ahlakının temeli doğru haberciliktir. Bu ilkeye ilişkin olarak, günümüzde yayınlanan ana haber bültenlerinde haberlerin çoğunun sansasyonel olarak ve bilinmeyen, belirsiz olan kaynaklarla, kulaktan dolma bilgilerle hazırlandığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’deki medyada haberin bazen soruşturulmadan, çıkarımlara dayanarak yazılması önemli bir sorundur. En başta gelen ilkelerden bir diğeri ise, gazetecinin veya yayın kuruluşunun kendisine, okuyucuya ve mesleğe olan saygısıdır. Bunun yanı sıra, gerçeğe saygılı olabilmek, onu bozmadan abartmadan yansıtmak, topluma aktarmak gazetecilik etiklerindendir. Bunun örneğine ise, özellikle son zamanlarda hat safhalara gelen “haberin magazinelleşmesi”ne öncelik veren yayıncılık anlayışında rastlanır. Olayları gerçeğinden uzaklaştırarak, zaman zaman olayları saptırarak veya başka yönlere çekerek gündemi meşgul etmekte olan medya insanları bu şekilde oyalamaktadır. Çoğunlukla sanat ve spor camiasında ya da podyum ve şov dünyasında kısa sürede şöhreti yakalamış  kişilerin adeta birer ikon haline getirilmesine medya olanak sağlamıştır. Bu kişilerin özel yaşantısına girerek geniş kitlelere duyurulması ve bu kişilerle ilgili olayların fon müziği eşliğinde, patlak sesli muhabirler tarafından okunup değişik ses efektleriyle süslenen haberlerle, yazı sonrası getirilen ikonlarla görüntü üzerine yapılan işaretlerle veya çizimlerle eğlenceli hale getirilerek sunulması medyayla özdeşleşen bir gelenek haline gelmiştir.

Magazin haberlerinin dışında, akşam saatlerinde yayınlanan ana haber bültenlerinde de durum bu aşamaya gelmiştir.Hemen hemen tüm kanalları kapsayan bu anlayışta “bilinen işlevlerinin dışında haber, kitle iletişim süreci içerisinde hem bir meta olarak, hem de düşüncelerin yayılımında kullanışlı ve etkili bir araç olarak işlev üstlenmektedir.”[1] Özellikle magazinleşme eğiliminin hâkim olduğu bir yayıncılık anlayışının egemen olduğu günümüz medyasında, haber bültenlerindeki ekonomik, toplumsal ve siyasal konuların bile eğlenceli hale getirilerek sunulması söz konusudur. Bunu medya, toplumun yansıması olarak belirlediğini gösterir. Ancak, medyanın ticarileşerek, kârın maksimize edilmesini amaçlaması ve sadece ortak beğenilere hitap etmesi, onlara göre haber yapması, izlerkitle olarak onları baz alması etik açıdan da son derece yanlıştır. Ayrıca, haber sıralamasının en önemliden daha az önemliye doğru sıralanması gerekirken, özellikle bazı televizyon kanallarında reyting uğruna önemli meselelerin en son verilmesi yine basın etik ilkelerine ters düşen bir davranıştır. Etikle ilgili olarak bir başka konu ise, tarafsız olması gereken basının olayları son derece taraflı bir şekilde yayınlaması, sunması ve insanların tutumlarını kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmesidir. Örneğin, Uğur Dündar, Ali Kırca, Mehmet Ali Birand, Güneri Civaoğlu gibi “anchorman” olarak ifade edilen  bu alanın uzmanı kişiler haberler sonrasında kendilerince kısa da olsa yorumlar yaparak halkı bir şekilde etkilemektedirler. Oysaki, haber izletildikten sonra halkın özgür iradesine bırakılması ön koşuldur. Gene medya, dördüncü kuvvet olma özelliğini kullanarak  insanları yargılamaktadır ki bu da etik açıdan oldukça yanlış bir tutumdur. Olaylar doğrultusunda kendince birtakım yorumlar getiren medya, insanları rencide edici bir şekilde topluma duyurur. Kuşkusuz burada ne tarafsızlık kalır, ne de araştırmacılık... Önce de belirtildiği üzere, medya bazı kişileri yüceltip ikon haline getirirken, bazı kişileri de yerin dibine sokmaktadır. Burada bir bakıma “medya ile iyi geçinin” mesajı da verilmektedir. Dördüncü bir güç olan medyanın bunu üçüncü güçten önce yapması da yanlıştır.



Sonuç olarak, medyanın verilen dördüncü kuvvet olma özelliğini kötüye kullanması, mesleki anlamda uygulanması gereken birtakım etik kuralları ihmâl etmesi günümüz medyası adına ciddi bir problem oluşturmaktadır. “Basında Güven”, “Basında Tarafsızlık” gibi medyaya verilen etik değerleri yanlış kullanan günümüz medyası bu kalıplar altında olayları abartarak, kimi zaman başka yönlere çekerek, insanları yücelterek ya da aşağılayarak ama mutlaka yargılayarak dolayısıyla insanların düşünce ve kanaatlerini yönlendirerek görevini yerine getirir. Bu bağlamda belirleyici olan medya, etik kuralları da kendi çıkarları doğrultusunda belirlemektedir.


[1] Hakan Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, İstanbul, İletişim Yayınları,2000,s.117.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder