Kuşkusuz basın,
Türkiye’de, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir güç olarak karşımıza
çıkmaktadır. Buradaki en önemli rolü ise, birimler arasındaki ilişkileri,
işleyişi topluma; toplumda olup biten olayları, gelişmeleri bu birimlere
iletmesidir. Bunu yaparken de tüm mesleklerde olduğu gibi toplum tarafından da
benimsenmiş bazı etik kurallara dikkat etmesi gerekir. Bir bakıma, bu etik
kurallara uyduğu için halkın güvenini kazanan medya, toplumda "dördüncü kuvvet"
olma özelliğini kazanmıştır ve bu yüzden kendisine önemli bir misyon
atfedilmiştir. Bu yüzdendir ki medyanın toplumdaki belirleyiciliği
küreselleşmiş ve adeta medyanın kararı toplumun kararı haline gelmiştir. Ancak
yıllardır süregelen, dillere pelesenk olmuş “basında güven” kalıbı dördüncü
kuvvet olma niteliği kazanan medyanın etik davranmaması sonucu günümüzde
etkisini yitirmiştir.

Magazin haberlerinin dışında, akşam saatlerinde yayınlanan ana haber bültenlerinde de durum bu aşamaya gelmiştir.Hemen hemen tüm kanalları kapsayan bu anlayışta “bilinen işlevlerinin dışında haber, kitle iletişim süreci içerisinde hem bir meta olarak, hem de düşüncelerin yayılımında kullanışlı ve etkili bir araç olarak işlev üstlenmektedir.”[1] Özellikle magazinleşme eğiliminin hâkim olduğu bir yayıncılık anlayışının egemen olduğu günümüz medyasında, haber bültenlerindeki ekonomik, toplumsal ve siyasal konuların bile eğlenceli hale getirilerek sunulması söz konusudur. Bunu medya, toplumun yansıması olarak belirlediğini gösterir. Ancak, medyanın ticarileşerek, kârın maksimize edilmesini amaçlaması ve sadece ortak beğenilere hitap etmesi, onlara göre haber yapması, izlerkitle olarak onları baz alması etik açıdan da son derece yanlıştır. Ayrıca, haber sıralamasının en önemliden daha az önemliye doğru sıralanması gerekirken, özellikle bazı televizyon kanallarında reyting uğruna önemli meselelerin en son verilmesi yine basın etik ilkelerine ters düşen bir davranıştır. Etikle ilgili olarak bir başka konu ise, tarafsız olması gereken basının olayları son derece taraflı bir şekilde yayınlaması, sunması ve insanların tutumlarını kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmesidir. Örneğin, Uğur Dündar, Ali Kırca, Mehmet Ali Birand, Güneri Civaoğlu gibi “anchorman” olarak ifade edilen bu alanın uzmanı kişiler haberler sonrasında kendilerince kısa da olsa yorumlar yaparak halkı bir şekilde etkilemektedirler. Oysaki, haber izletildikten sonra halkın özgür iradesine bırakılması ön koşuldur. Gene medya, dördüncü kuvvet olma özelliğini kullanarak insanları yargılamaktadır ki bu da etik açıdan oldukça yanlış bir tutumdur. Olaylar doğrultusunda kendince birtakım yorumlar getiren medya, insanları rencide edici bir şekilde topluma duyurur. Kuşkusuz burada ne tarafsızlık kalır, ne de araştırmacılık... Önce de belirtildiği üzere, medya bazı kişileri yüceltip ikon haline getirirken, bazı kişileri de yerin dibine sokmaktadır. Burada bir bakıma “medya ile iyi geçinin” mesajı da verilmektedir. Dördüncü bir güç olan medyanın bunu üçüncü güçten önce yapması da yanlıştır.
Sonuç olarak, medyanın verilen
dördüncü kuvvet olma özelliğini kötüye kullanması, mesleki anlamda uygulanması
gereken birtakım etik kuralları ihmâl etmesi günümüz medyası adına ciddi bir
problem oluşturmaktadır. “Basında Güven”, “Basında Tarafsızlık” gibi medyaya
verilen etik değerleri yanlış kullanan günümüz medyası bu kalıplar altında
olayları abartarak, kimi zaman başka yönlere çekerek, insanları yücelterek ya
da aşağılayarak ama mutlaka yargılayarak dolayısıyla insanların düşünce ve
kanaatlerini yönlendirerek görevini yerine getirir. Bu bağlamda belirleyici
olan medya, etik kuralları da kendi çıkarları doğrultusunda belirlemektedir.
[1] Hakan Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, İstanbul, İletişim Yayınları,2000,s.117.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder