
Birini tanımadan önce yaptığımız bir şeydir. Bir olayda birinin tepkisine geliştirdiğimiz bir şey. Bir olaya karşı bakış açımızdır çoğu zaman. Bir değerlendirmenin sonucudur aslında. Bir gözlem geerekmez, tanımak ve bilmek sonra... Sadece duyum almamız yeterli etrafımızdaki herhangi birinden. Sanki o çok doğruymuş gibi! Hiç yanılmazmış gibi, hiç hata yapmazmış gibi.. Güvenir gideriz bir şekilde. Evet sadece duyduğumuza inanan bireyler olarak toplumca bu yargıyı kullanmaktayız. Yargının öde gidenini! Hep öncüyüz ya tüm konularda! Bu da eşlik eder hayatımıza işte. Önyargılar... Hiç ortası yoktur hayatta genelde tüm şeylerin. Ya her şey mükemmeldir ya da berbat. Böyle koşullandırırız her şeyi de. Mükemmelse yeri vardır, berbatsa yoktur yeri hayatımızda. Bir şey ya vardır ya da yok. Ama neye göre, kime göre?! Bunu hiç düşünen yok tabii. Hep kulak arkası, hep göz ardı... Bir süreç ayırmayız ona, der geçeriz bu böyle. Yargısız infazını keseriz, biletini. Yol aldırmaya bayılırız. Yargılar hüküm verir, hükmederiz yani. En sevdiğimiz şeyi. Egomuzu tatmin ederiz böylelikle(!) Hani özgüvenimiz tavan yapmıştır, en gereksizinden. Yargılamak tanımaktan daha kolaydır çünkü. Kendi kalıplarımız vardır herbirimizin. Örneğin, duygusal insanlar daha uyumlu, her şeyi oluruna bırakan, olaylara karşı pozitivist, daima güleryüzlü, pasif ve çoğu zaman başarısızdır, beceriksiz belki de; asabiler, çabuk parlayan, her şeye muhalefet, uyumsuz, sözünü geçiren ve becerikli kişilerdir. Bunlara yani genel yargılara, bu kalıplara oturduğu zaman tamamdır, iş bitmiştir. İnsan sarrafıyızdır. Genellemeye bayılırız çünkü, kolaylaştırır her şeyi çünkü, Gruplar, kısaltır, kolaylık sağlar. Tembelliğimize birebir uyuşma gösterir, RH pozitiftir her zaman. Elimizin altında! İnsanları
kendi kalıplarımıza oturttuğumuz sürece "iyi" tanırız. Önyargının önde
gidenidir bu aslında. Uymayınca da bu kalıplara onlara yıkarız tüm suçu.
Hem suçlu hem güçlüyüzdür yani bir de. Öfkemiz onlara değil aslında.
Tamamen kendimize! Kendimizi "insan sarrafı" sandığımız için, hiç yanlış
yapmayacakMIŞ GİBİ görüp, egomuzu tatmin ettiğimiz için bu düş
kırıklığı. İnsanları oldukları gibi sevmek.. İşte tüm mesele bu
esasında!Oysaki herkesin kendine özgü belirli bir artısı eksisi vardır elbette. Duygusal ama muhalefet, sinirli ama sabırlı ve aynı zamanda mütevazi de olabilir birey. Olduğu gibidir. Her çeşit insanı tanımak yerine, bize zenginlik katması açısından bile(kendi çıkarımızı düşünürüz ya her zaman, bunda da düşünelim istedim(!)) onları tanımadan el altından aba göstermek niye? Onları tanımayıp karalamak, hemen üstüne çizmek neden? Her insan değerlidir. Mevlana, Yunus Emre niçin çok sevilmişlerdir, herkesçe, her kesimce, hiç düşündünüz mü? Herkes mükemmel olmayabilir ama vardır mutlaka bir artısı. Vardır hayata bir katkısı. Kimse önemsiz, gereksiz, değersiz değildir. Ama hep söylerim ya hani, kararınca, ucunu kaçırmadan, fazla da zorlamadan, yerli yerinde, ölçüsünde...
Şimdi sizi gereksiz özgüveninize bağlı olarak salıyorum meydana, ön yargılarınızla başbaşa bırakarak. Bir ön muhasebe yapmayın, vicdan muhasebesi hele hiç! Hep tekdüze yaşamınızda bırakın basmakalıp insanlar olsun, öteye taşınmayın, ileri gidemeyin. Bunu mu istiyoruz yoksa?! Bence bir set çekilmeli önyargılar üzerine. İçimizden gelse bile önyargı, ona karşı mücadele verecek bir şey olmalı! Onu giymeliyiz ki koruyalım kendimizi. Yoksa amansız bir hastalık bu. Hiç bir şey için geç değil.. her zaman belirttiğim gibi. "Zararın neresinden dönsek kârdır" büyüklerin söylediği gibi. Düşünün ve tabii ki karar sizin! Işığı ben tuttum, yolda siz karar kılın!
İçtenlikle yaşayacağınız bir gün olsun bugün...
Murat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder